Bugün, 16 Nisan 2024 Salı

Tevrat İŞLEYEN


CEHALETLE SAVAŞMAK


Malumunuz cahillik bilmemek değildir. Herkes her şeyi bilemez, bilmesi mümkün değildir ve bilmesi de gerekmez. Yeter ki kişi bilmediğini bilsin. Bazen bilseniz de yetmiyor. Çünkü günümüzde bilgiler çok çabuk değişiyor ve eskiyiveriyor. Mesela geçmişte bazı bilgiler fizik bilimi ile açıklanırken şimdilerde kuantum fiziği olarak bilinen atom düzeyindeki, hatta atomdan daha küçük parçacıkları inceleyen bilimle karşı karşıyayız.

Hal böyle olunca eskiyen bilgilere takılıp debelenmeye ve  miadı dolmuş fikirlerde de ısrarcı olmaya  gerek yok. Bilimsel bilgi, her zaman sıfır halka  doğrultusunda ilerleyen eksik, tamamlanmamış bir süreçtir. Çünkü değişim devamlıdır, süreklidir, sonsuzdur. Bilgi de buna bağlı olarak sürekli gelişecektir. Bilginin değeri, yararı doğrudan durumlara, koşullara bağlıdır

Bu anlamda Mustafa Kemal Atatürk’ün “En büyük düşman cehalettir.” veciz sözü ile konuyu daha iyi anlamaya çalışalım. Yine .” M. K. Atatürk’ün  “ Biz cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış olanları belirtmiyoruz. Belirttiğimiz, bilimi, gerçeği bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okuma bilmeyenlerden de gerçeği gören, özellikle sizlerin içinde görüldüğü gibi gerçek bilginler çıkabilir.” sözü cehalet konusunda bize ışık tutmaktadır.

İnsanlarla yaptığım sohbetlerde her şeyi bildiğini iddia edenleri gördükçe İlber Ortaylı’nın “Yaşasın cahillik! Her şeyi biliyorsun.” sözünü anımsıyorum. Yani çok bilmişlik ve cahillik hakikaten başa bela.

Acizane olarak anlatmaya çalıştığın husus, cehalet ile savaş başlamadan hiçbir beladan kurtulmamız mümkün değil.

Demek ki bilmediğini bilen cahil sayılmaz. Cahil, bilmediğini de bilmeyen, ama her şeyi bildiğini sanandır. Bilmeyene öğretmek mümkün, öğrenir. Ama cahile öğretemezsin, o zaten bildiğine inanmış ve biliyordur. Cahil öğrenmez, inanır. Okumaz ve  ezberler.

Şimdi birde Yunus Emre’nin “İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır?” deyişine bakalım. İlmi, ilmi gelişmeleri ve kendini bilmeyen bir kişi cahil değil de nedir?

Burada insanın aklına şöyle bir soru geliyor. Peki, cahili nasıl tanıyacağız? Bunu anlamanın yolu, etkiyi arttırmak için bir şeyin tersini söylemekten ve pratik yapmaktan geçer.  Mesele birini eleştir, Eğer o kişi sana karşı argo konuşuyorsa o kişi cahil, sabredip teşekkür ediyorsa cahil değildir.

Hatta cehalet derece derece yani kademe kademedir. Beterin de beteri, inatçı cahil, kara cahil dediğimiz tiplerdir. Bunlar “Nuh der peygamber demez” cinstendirler. Yani  ‘dediğim dedik, öttürdüğüm düdüktür’ misali.

Cehaletle ilgili şu sözlerle yazıma son vermek istiyorum. 

Cahilin sofusu, şeytanın maskarası…

Cahile laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.

Cahilin dostluğundan, alimin düşmanlığı yeğdir. Cahil soru da sormaz. Kendini de, haddini de bilmez.

Cahil cesareti denen bir şey vardır. Bu cesaret cahilin bilmemesinden kaynaklı özgüvenden geliyor. Anacak en tehlikelisi de budur.

Günlük yaşamda akıla hayale gelmeyen onca  cehalet örnekleri vardır. Onun için. ” Bu kadar cahillik ancak eğitimle mümkündür” denilmiştir.

Ya bir de cahil eyleme geçerse! İşte en korkuncu budur.

Cehalet, cahillik, bilmezlik, bilgisizlik. deneyimsizlik ve  toyluktan uzak günler dileğimle…