Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Kemal MENCELOĞLU


ÇOK FARKLI BİR RAMAZAN!

ÇOK FARKLI BİR RAMAZAN!


 

 

Senede bir kez gelir, bize bir çok ders verir,

Değerini bilirsek kötü huylar hep erir.

 

Bir ay misafir olur gönülleri hoş eder,

Islah eder herkesi sonra da çekip gider.

 

Rabbim nasip eyle ki düzelsin kalplerimiz,

Yoksa perişan olur inan ki her birimiz.

 

 

Yüce Allah Kuranı Kerim’de:” Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. (Bakara 183) buyurmaktadır.

 

Peygamber Efendimiz de:”Oruç tutun ki sıhhat bulasınız.” Buyurarak daha nice mübarek sözleriyle bu ibadetin ehemmiyetini bizlere bildirmiştir.

 

          Gerek ümmeti Muhammet ve gerekse şerefli büyüklerimiz namazda olduğu gibi bu önemli ibadette de gerekli ehemmiyeti göstermiş, kulluk görevlerini yerine getirmişlerdir. Allah onlardan razı olsun. Bu Efendimizden bugüne geldiği gibi kıyamete kadar da devam edecektir.

 

           Bugün bütün yıllardan ve aylardan farklı olarak çok değişik bir zaman dilimine, Ramazan ayına giriyoruz. Rabbim ahır ve akibetimizi hayır eylesin. Tanımadığımız, gözle görülmeyen, şimdiye kadar hiç bilinmeyen Korona Virüsünün gölgesinde giriyoruz bu mübarek aya. Gönüller küskün, dillerimiz suskun, bakışlarınız şaşkın. Nedir bu başımıza gelenler? Nedir bu olup bitenler?

 

            Yıllardır alışık olduğumuz, teamül haline gelen iftar, sahur, mukabele, teravih namazı gibi değişmeyen birlikteliklerimiz bu sene farklılık arzedecek. Birliği, beraberliği, cemaat olmayı teşvik eden dinimiz bu defa sosyal mesafeyi korumayı, karantinayı, en yakınlarımızdan bile uzak durmayı dolayısıyla sağlığımızı korumayı emretmektedir. Çünkü sağlığını koruyamayanların başka hiç bir şeyi koruyamayacağını hepimiz biliyoruz.

 

            Bazı lokal hadiseler dışında şimdiye kadar hiç duymadığımız, atalarımızdan işitmediğimiz, tarih sayfalarında okumadığımız bir musibetle, eşine ender rastlayacağımız  bir sınavla karşı karşıyayız. “Kul ayağına diken batsa kalbini yoklamalıdır.” Der büyüklerimiz. Ayağımıza diken mi battı yoksa kalbimize hançer mi saplandı? Takdiri vicdanlarımıza ve aklı selime bırakalım.

 

           

NEDENLER ÜZERİNDE DURMAK GEREK

 

 

Hastalık kapmışsa eğer bir beden?

 

Ararız elbette buna bir neden,

 

Aslını düşünen herkes bulacak,

 

Kaybettiğimiz değerler yüzünden.

 

 

 

Riya karışan iftar sofraları,

 

Riya karışan iftar torbaları,

 

Riya karışan yardım duyguları,

 

Gittikçe isteksiz hale geldiğimiz teravihler,

 

Gönülsüz iştirak ettiğimiz cemaata katılımlar,

 

İnsansızca eleştirdiğimiz Cuma namazları,

 

Dünyalıklar için terkettiğimiz dini hassasiyetler,

 

Diyaneten ve siyaseten anlamsız ayrılıklar,

 

Samimiyetten uzak yaklaşımlarımız,

 

Benden, senden, ondan diye ayrıştırdıklarımız,

 

Gayretullaha dokunacak adalet anlayışımız,

 

Kibir, riya, uçup kokan enaniyetlerimiz,

 

Hak, hukuk, ehliyet ve liyakatten kopmalar,

 

Binlerce birlik noktalarını tek tek terk edişimiz,

 

Anlamsız ayrılıklarımızı mızrak gibi sivriltmemiz ve daha çok sayabildiğimiz neler var neler...

 

           Rabbim, hepimizi bütün kutsal değerlerimizden uzaklaştırdı. Beytullah’ı ve Camilerimizi yüzümüze kapattı. Şimdi sadece minarelerden ezan duyuyoruz da İslam ülkesi olduğumuzu fark ediyoruz.

 

           Ne açığımız ne kapalımız; ne zenginimiz ne fakirimiz; ne amirimiz ne memurumuz; ne kadınımız ne erkeğimiz; ne küçüğümüz ne büyüğümüz hala işin ehemmiyetini kavrayabilmiş değiliz. Normal bir zamandan geçtiğimizi sanıyoruz. Halbuki durum çok farklı.

 

          

BURUK BİR BAYRAM, YÜZÜNCÜ YIL

 

           Kudretli bir devlet, güçlü bir millet iflasın eşiğine geldi nihayet. Sebepleri, sonuçları ne kadar sorgulasak da netice değişmiyor. Yirmi bin kilometrenin üzerinde toprağa sahip olan bir devlet yirmide birin bile altına düştüğü halde o bile ona çok görüldü. O Anadolu yarımadasının dört bir yanı düşmanlarla, işgallerle örüldü.

 

            Son kalemiz de elden gitmek üzereydi. İşgalcilerle işbirliği içinde olan gafil bir hükümet ve onların yalanlarına inanmak zorunda kalan masum bir millet. Ne demiş ecdat: “Gafile kelam, nafile kelam” böyle gelmiş ama böyle gitmez vesselam. Bilen, düşünen ve milleti ayağa kaldıran yiğit bir kadro. Allah onlardan ebediyen razı olsun.

 

           İstanbul, Samsun, Amasya, Erzurum, Sivas ve Ankara. Teşkilatlanmanın ve örgütlenmenin kilometre taşları. Allahım korusun o muhteşem başları. Korudu da zaten. Korumasa, yardım etmese başarabilirler miydi? Başardılar, milletle el ele, gönül gönüle verdiler işgalcileri, mandacıları, gafilleri ve hainleri yendiler. Gelin canlar bir olalım dediler.

 

            23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük Millet Meclisini kurdular. Onbeş yıldır savaşlardan yorgun ve bitap düşmüş, şehitleri, gazileri, dul ve yetimleri saymakla bitmeyen fakir bir milletle yeni bir devlet kurdular. Öldü, bitti, tükendi, yok oldu denilen bir milletin harlanan küllerinden ve közlerinden yeni bir umut doğdu ve düşmanların hepisini boğdu. Birlikten dirlik ve neticede devlet doğdu.

 

           Yaklaşık bir yıl sonra 12 Mart 1921 günü bu Kutlu Mecliste, Milli Mücadelenin manevi kahramanı Mehmet Akif ERSOY’un yazdığı “İstiklal Marşımız” kabul edildi. Şuurlu vicdanlar, düşünen başlar ve gözlerden akan sıcacık yaşlar eşliğinde. O bu devletin manevi tapusudur. Tabiki buna ilave olarak devletin kurucusu, mili mücadelenin en başı Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Gençliğe Hitabesi” de ayrı bir tapu senedidir. Her ikisi de çok iyi incelenmeli, tahlil edilmeli, gelecek nesillere aktarılmalıdır.

 

           Meclis açılırken Kurucu Liderin yaptığı ilk konuşmada şu ifade yer almaktadır: “ Allah’ın lütfuyla Nisanın 23. Cuma günü Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.” Bu yüzüncü yılında bahse konu Virüs nedeniyle buruk bir kutlama olmakla birlikte, İstiklal Marşımız için bütün Türkiye bir salon olup her tarafta idrak edilmiştir. O da ayrı bir mutluluk olmuştur.

 

Gerek yüzüncü yılın ve gerekse Ramazan ayımızın burukluğunu, mahcubiyetini ve muhasebesini yaşıyoruz. Neler düşünüyorduk nelerle karşılaştık. Rabbim ders çıkarmayı nasip etsin.

 

           Bugün o devlet, bütün Türk-İslam dünyasına ve geri kalan İslam alemine liderlik yapıyor. Mazlumun yaşını siliyor, mağrurun başını eğiyor. Ben ölmedim, burdayım diyor. Allah onun yokluğunu göstermesin. Allah bu devlete ve millete zeval vermesin. Devletimizi payidar, milletimizi bahtiyar eylesin.