Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Tevrat İŞLEYEN


EMEKSİZ YEMEK OLMAZ


Biz insanlar “ Armut piş, ağzıma düş” mantığı ile hareket etmeye alışmışız. Hal böyle olunca da her zaman her şeyin güzel olmasını bekleriz ama, bu her zaman mümkün olmaz. Bu aynı zamanda eşyanın tabiatına da aykırı!

Karanlıkta kalmayan aydınlığın kıymetini bilemez. Acı çekmeyen ve acıyı tatmayan tatlının kıymetini bilemez. Sevdiklerinden ayrı kalmayan ve gün be gün ayrılık duygusu yaşamayan  birlikte olmanın değerini anlayamaz.

Yokluk ve yoksullukla cebelleşip  parasız, pulsuz kalmayan paranın kıymetini bilemez. Herkesten uzak bir şekilde yaşayıp yalnız kalmayan, akraba ve arkadaştan uzak duran kişi insanın kıymetini bilemez. İnsan; her inişin bir yokuşu ve her çıkışın da bir düşüşü olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır.

Bazı acı ve tatsız olayları yaşamamızın sonunda mutluluk olduğunu da akıldan çıkartmamamız gerekir. Bilimsel verilere göre bir annenin çocuk dünyaya getirmesi kadar zor bir hadise yoktur. Sen erkeksin nereden biliyorsun dersiniz belki,  ama şunu asla unutmayın. “Doğum anında anneler bir çocuk doğurana kadar babalar dokuz doğurur.” beylik sözünü asla hatırdan çıkarmamak gerekir.

Anne doğumu yapmış, can acısı çekerken konuşmaya gücü yetmez durumdayken bebeği kucağına verildiğinde o acılarını unutur ve bebeğini bağrına basar, o anne dünyanın en mutlu insanı olur. Bazen vücudumuzda hafifte olsa, şiddetli de olsa bir ağrı duyduğumuzda üzülür canımız sıkılır, of, püf deriz. Acıya dayanamaz doktora gideriz. Tahliller sonucu hayatımızı tehlikeye sokacak bir amansız hastalığın başlangıcı olduğunu öğreniriz. Doktorumuz ”İyi ki zamanında geldin”, dediğinde oflayıp, puflayarak şikayet etiğimiz ağrı ve acımıza sevinir, “İyi ki ağrımışta doktora gitmişiz” deriz.

Her kolay işin mutlaka zor bir geçmişi vardır. Yemek yemek insanlara sağlık verir ama bir lokmayı midemize indirebilmek için birçok eziyetler çekeriz.  Önce; o yemeğin malzemelerini para verip alır, sonra bir sürü zahmetlerle ocakta pişiririz. Ardından sofraya oturur o yemeği kaşık veya çatal yardımı ile ağzımıza alırız. 

Nihayet o taamı  ağzımızda çokça çiğner ve yutarız. Görüyoruz ki bir lokma yiyeceği midemize indirmek bile öyle kolay olmuyor.  Rahata kavuşmak için mutlaka çaba sarf etmemiz gerekiyor. Yani emeksiz yemek mümkün değildir.

Biz yedi yirmi dört  insan olarak hep mutluluk ararız. Yavan ekmek yiyelim ama sağlığımızda, mutluluğumuz  da yerinde olsun isteriz. ‘Allah ağzımızın tadını bozmasın’ diye dua ederiz. Dolayısıyla ağzımızın tadının bozulmaması bizim elimizdedir.  Her ne iş yaparsak yapalım; ilk önce düşünüp planlamamız gerekir. 

İlk defa yapacağımız bir işe daha önce bu işi yapmış ve başarılı olmuş kişilere danışarak onlardan gereken yardımları almamız lazım. İşe başlamadan önce kendimizi bir ölçüp biçmemiz gerekir.  Moralim yerinde mi?  Sağlığım bu işe elverişli mi? Kafamda başka meşguliyetler var mı?  Bu başladığım işi yaparken kafamı karıştıracak, meşgul edecek, beni hataya sürükleyecek olaylar var mı?  Şayet bu soruların cevabı olumlu ise hemen kolları sıvar işe başlarız. İşi bitirene kadar zorlanırız. Planımızdan taviz vermeyiz, başarılı olduğumuzda ise bütün yorgunluklarımızı unuturuz, derin bir ‘oh’ çeker ve Rabbimize dua eder, teşekkür eder seviniriz. Tıpkı annenin doğurduğu çocuğu kucağına aldığı an gibi.

Bu anlamda aslolan; her şeye rağmen emeksiz yemeğin olmayacağını bilmek ve emek sarf etmeden hazırın başında çöreklenmemektir. Ne mutlu zor da nimete kavuşmak için  külfet ödeme gayretinde olanlara.