Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Tevrat İŞLEYEN


KARARLI OLMAK


Çoğu insan konuşmak söz konusu olduğunda, bir çok  konu hakkında olabilecek en güzel sözleri söyler. En doğru ve en akılcı tavırlarda bulunmak gerektiğini anlatırlar. Olması gereken en iyi ahlakın ne olduğu hakkında hiçbir detay atlamadan en mükemmel tanımları yaparlar.

Ancak çoğu zaman, bu anlatılanları uygulamak söz konusu olduğunda, aynı insanlar sözlerindeki istek ve kararlılığı nedense davranışlarına yansıtamazlar. Bir anda en doğru, en iyi ve en mükemmelden kolaylıkla tavizler verirler. Kısacası söylemleriyle eylemleri birbirini tutmaz. 

Halbuki insan, bir konuda yapılması gereken en doğru ve en isabetli tavrın ne olduğunu bilecek şekilde yaratılmıştır. Allah her insanın vicdanına en iyiyi ve en doğruyu ilham eder. Dolayısıyla her insan, her hal ve şartta yapılması gereken en güzel tavrın ne olduğunu bilmektedir. Ve istediği takdirde, vicdanının kendisine gösterdiği bu doğruluğu, sözlerine de en mükemmel şekilde yansıtabilir.

Ancak insanın içten içe bildiği bu doğruların bir de uygulama safhası vardır. Bu noktada insan yine vicdanıyla baş başa kalır. Çok iyi bildiği doğrularla, nefsine ve çıkarlarına daha uygun olan tavırlar arasında bir tercih yapmak zorunda kalır. Ve çoğu insan bu noktada, doğrulardan yana değil, kendi isteklerinden, rahatından ve menfaatlerinden yana tavır koyar.

Her insan, zor durumda kalan muhtaç birine yardım edilmesi gerektiğini bilir ve bunu tüm ayrıntılarıyla vurgulayarak savunur. Hatta böylesi kimseler, bu davranışı uygulamayan insanlar hakkında ciddi şekilde eleştiride bulunurlar. Kendileri söz konusu olsa, mutlaka mazlumdan yana tavır koyacaklarını dile getirirler. Ancak aynı şartlar kendi başlarına geldiğinde, bu erdemli davranışları konusunda irade ve kararlılık gösteremezler.

Samimi insan, Allah korkusu ve Allah’a olan derin sevgisi nedeniyle doğruyu yanlıştan rahatlıkla ayırt eden, Kuran ahlakına göre doğru olanı yapan, Allah’a yakınlık ve sevgi konusunda sınır tanımadan  inancımızın tüm gereklerini en doğru ve en kesin biçimde uygulayan insandır. Dolayısıyla samimiyet, Allah korkusuyla, Allah’a yakınlık ve sevgiyle ortaya çıkan, Kuran’da tarif edilen şekliyle yaşanan bir ahlaktır.

Bir insanın, kötü olanı terk edip, bunun yerine iyi olan tavrı istikrarlı ve kararlı bir şekilde uygulamasını sağlayabilecek unsur, yalnızca insanın Allah’tan içi titreyerek saygıyla korkup sakınmasıdır. Aksi takdirde insanları kendi çıkarlarını tercih etmelerinden alıkoyabilecek, kendi nefislerinin istekleri doğrultusunda hareket etmelerini engelleyebilecek itici bir güç yoktur. 

Konuşmak her insan için çok kolaydır. Hatta çoğu zaman o kişiyi insanlar arasında yüceltecek bir fırsattır. Bu nedenle her insan iyiliğin ne olduğu konusunda çok çarpıcı konuşmalar yapabilir. Ama mühim olan yalnızca konuşan değil, aynı zamanda da uygulayan insan olabilmektir

Allah insanlara her zaman doğru olanı hatırlatır. Ancak nefis ve şeytan,  insana doğru olanı yaptırmamak için türlü bahanelerle kandırmaya çalışır. İnsanın iyiyle kötü arasında karar vermesini gerektiren kısa bir an vardır. İşte o anda, içinde bir yerlerde bir ses kendisine, “Şöyle yap” diye iyi olanın ne olduğunu mutlaka hatırlatır. Nefsi de diğer yandan ona, “Ama bu daha önemli” diyerek insanı kötü olana çağırır. Ani  bir ikilem içerisinde kalan insan, o anda hızla bir karar verip bu seslerden birini seçer. İşte Allah’tan çok korkan insan, vicdanından gelen sesi duymazdan gelemez. Nefsi ne kadar zorlarsa zorlasın, o anda kendi menfaatlerini ezmekten dolayı canı ne kadar yanarsa yansın, mutlaka vicdanının gösterdiği doğruyu uygular.

Gerçek iman ve Allah korkusunun en önemli göstergelerinden biri kişinin samimiyetidir. Bir insan Allah’a olan inancındaki, Kuran’a uymadaki ve güzel ahlakı yaşamadaki samimi azmi ve çabası ölçüsünde takva özelliği kazanır.

Eğer insan vicdanını şeytani düşüncelerle kirletmiyorsa, vicdanından gelen her uyarı ve tavsiyeye tereddütsüz uyuyorsa, Allah’tan korkup sakınarak nefsinin olumsuz telkinlerine karşı koyuyorsa, bu insan samimiyeti en güzel şekilde yaşıyor demektir.  Doğru karar verme noktasında aslolan, nefsani ve şeytani hislere değil, Rahman’i duygulara itibar etmektir.