Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Seçkin DOĞAN


SERMAYEMİZ ERİYOR!


Biz insanlar çoğu zaman elimizde olanın kıymetini bilemiyoruz. Bitmez dediklerimiz bitiveriyor. Geçmez dediklerimiz geçiveriyor.

Peki elimizde olan ne? Hiç tükenmez dediğimiz sonlu olan ömürden bahsediyorum tabii ki. Yani sınırsızmış gibi harcadığımız vakitten, sayılı nefeslerimizden ve yaşamımızdan.

Saliselerden, saniyelerden, dakikalardan, saatlerden, günlerden, haftalardan, aylardan ve o çook uzun sandığımız yıllardan.

Ve bu ömür içinde yaptığımız, yapacağımız, yaşadığımız her şeyden. Aslında farkında olmadan harcadığımız, boşa geçirdiğimiz o kadar çok vakit var ki. Bu boşa harcanan vakitler, değerlendiremediğimiz, kaçırdığımız çok sayıda fırsatlar ve diğer imkanlar!

Konuyu daha iyi anlamak için şu kıssa ile bir kez daha eğri oturup doğru düşünmemiz gerektiğine dikkat çekmek istiyorum.

 Bağdat yazın sıcak günlerinden birini yaşıyordu. İnsanlar güneşin hararetinden serinleyecek bir köşe arıyor, ağaç gölgelerine sığınıyordu. Adamın biri de dağlardaki mağaralardan getirdiği buzları satmaya çalışıyordu. Gelin görün ki o gün satışlar pek iyi gitmemiş, buzlar da öğlen sıcağında erimeye yüz tutmuştu.

Tek sermayesi olan buzların erimesi karşısında adam, canhıraş bağırmaya başladı: “Sermayesi eriyen bu fakirden buz alan yok mu?” O sırada talebeleriyle oradan geçmekte olan Cüneyd-i Bağdadi; kulağına bu sözler çarpınca aniden durur, olduğu yere çöker ve başını ellerinin arasına alır. Talebeler telaşlanır: “Ne oldu hocam?” diye sorarlar. Büyük alim onlara: “Bu adamın söylediklerine dikkat edin! Eriyenin sadece buzlar değil, aynı zamanda ömrüm olduğunu fark ettim. Sıcak, adamın maddi sermayesi olan buzları eritip tükettiği gibi, zaman da asıl sermayemiz olan ömrümüzü tüketiyor, hissedebiliyor musunuz? Adamın buzlarına içinin sızlandığı kadar, ömürlerinin boşa tükenmesine karşı içi sızlanmayanlar ziyandadır”

Eriyen buzu soğuk bir ortama götürmek mümkün ama biten ömrü geri getirmek imkansız. Hiç değilse şu kısacık yaşamımızda sevdiklerimizle daha çok vakit geçirmek, O güzel anları unutulmaz hatıraları daha dolu dolu yaşamak,  vaktimizi  boş şeylerle geçirmek yerine daha faydalı işlerle iştigal etmek ve sonsuz olan bir alem  için biraz daha faydalı  şeyler yapmak.

Heyhat! Gidenler geri gelmiyor. Kaybedilenlerin yeri dolmuyor. Kaçırılan sayısız fırsatların, günlerin, ayların, yılların yenisi gelmiyor. Gelmez, gelmeyecekte.

Ömür dediğimiz sermayeyi saatli bir bombaya benzetmek mümkün. Dünyaya gözlerimizi açtığımız an sayaç çalışmaya başlar ve  ömür bittiği anda da  sıfırlanır. Tabir yerinde ise üzerinde sayaçlı bir bomba bağlı olan insan, sayaç rakamları geriye saydıkça neler hisseder acaba?

Mesela zamanı bolmuş gibi rahat olabilir mi? Umursamadan o güzelim vaktini boşa harcayabilir mi? Sayaçtaki rakamları tükenmez bir hazine olarak gibi görebilir mi?

Göremez elbet. Lakin basiretimiz bağlanır sanki. Ömür dediğin nedir ki? Gelip geçiveriyor.İnsan bazen elinde olanın kıymetini bilemiyor.Bitmez dediklerimiz bitiveriyor ve  geçmez dedikleri geçiveriyor işte.