Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Seçkin DOĞAN


SEVGİ EKEN, ERDEM BİÇER


İnsandan ve insanların yaşam biçiminden yola çıktığımızda hayatımızda dostluk, toplum, evren, kültür, zaman, mutluluk, bilgi, hatta ölüm gibi  kavramlarının temelinde  sevginin olduğunu görürüz. Sıralamaya çalıştığım bu kavramların ya da bizatihi gerçeklerin karşımıza çıkaracağı sorunlar da yine sevgi ile çözümlenir. 

İnsan olmanın ve insanca yaşamanın  temel şartları olarak çalışmayı, okumayı, sevmeyi ve karşılıksız vermeyi  saymak mümkün. Hatta en önemlisi de hiç kuşkusuz sevmektir. Çünkü okumayı, çalışmayı ve vermeyi de ancak severek yapabiliriz. Şayet gerçek anlamda seviyorsak, bu noktada  kimin daha karlı çıkacağını düşünmek bile istemeyiz. 

Dinimiz İslam’da sevgi Allah ve Peygamberimizi sevmekle başlar. Biliriz ki, sevgi Allah’ın insana bahşettiği büyük bir lütuftur. O nedenle önce sevgiyi gönüllerimize yerleştireni sevmek, sonra da  kendimizi ve başkalarını sevmemizi kolaylaştırır. 

Tüm insanlık alemi tarafından en çok dillendirilen, en çok konuşulan, üzerine öyküler, şiirler, hatta romanlar yazılan sevgi eğer gerçek ise, karşısına çıkan herkesi büyüler ve kendine esir alır. Kişiyi  olumlu olmaya yönlendirir, iyiye dönüşümünü sağlar

Unutmayalım ki, gerçek sevgide son yoktur, sonsuzluk vardır. Gerçek sevgide vazgeçiş ve kaçış  yoktur. Sevmek aynı zamanda karşılık beklememektir. Sevmek beklentilerin son bulduğu bir duraktır. Sevmek incinmemek, gücenmemek ve gücenmemeyi öğrenmektir. 

Sevgiden bahsederken, sevginin vermek eylemi ile ne kadar iç içe olduğu görürüz. Sevmek ve vermek görünüş itibarı ile iki ayrı kelimedir ama aslında onlar bir çeşit ikiz kardeştir. Onlar iki ayrı kelimede tek bir anlam taşırlar ve birbirlerini tamamlarlar.

Sevgiyi göstermek, yaşantımıza yansıtmak fevkalade önemlidir. Sevgiyi verebilmek de çok büyük erdemdir. Dünya malını bir yerlerde kullanmak, dünya nimetleri ile yaşamak insan için bir görevdir. Fakat, dinimize göre malı, mülkü, parayı  sadece şahsi menfaatimiz için kullanmak ise nefsin esiri olmaktır.  Bu farkındalık aslında  bir imtihan vesilesidir. Bu imtihanda da ; “Allah’a yaklaşma anlamında ne verebildim? İnsana, ülkeme, müesseseme ve aileme ne verebildim?” sorularını cevaplamak durumundayız. 

Bu suallere doğru cevap verebilen bir insan malını, mülkünü mantık ölçülerinde başkaları ile paylaşmış olan, ülkesini, müessesini, ailesini ayakta tutabilmek için elinden geleni yapan ve gereken fedakarlıkları  gösteren bu imtihanı geçebilir. Lakin yine de gerçek sonuçları Allah bilir. 

Kalbi tertemiz, gönlü sevgi dolu olan ve yaratılanı yaratandan ötürü  seven insan her gün biraz daha olgunlaşır, aydınlanır, bilgili olma yolunda emin adımlarla ilerler. Her yıl bir yaş daha büyür ama asla ihtiyarlamaz. Çünkü böylesi insanların gönlü, aklı, bilinci her daim taze olur. 

Özetle ifade etmek gerekirse vermekten korkmayalım çünkü, veren el alan elden üstündür.