Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Tevrat İŞLEYEN


TABİATIN DİRİLİŞİ

TABİATIN DİRİLİŞİ


Bahar; bütün canlılar ve hatta cansızlar için kış uykusundan uyanış ve bir nevi ölümden sonra kalkış gibidir. Uzun bir kış süresince üşüyen, büzüşen ve titreyen taşları düşünün!  Halâ soğuktan donmak üzere olan bir insanın çenelerinin birbirine vurduğunu duyar gibiyim.

Bu coğrafyada biz bunları duymasak da, duyanlar olduğu muhakkak. Bahar gelince taşların buzları çözülür, üşümesi ve titremesi geçer, büzüşmeyi bırakır, yavaş yavaş ısınmaya ve gevşemeye başlarlar. Anadolu insanı bu tabloyu ne güzel ifade etmiştir. "Yazın yaşa, kışın taşa oturmayın" diye. Evet! Bahardan sonra gün gelir taşlar oturulacak kadar ısınır ve her bir taşın altında yarı baygın halde kışı geçiren onlarca hayvan da.

Bahar; topyekûn bir uyanış ve diriliştir. Tabiatın topyekûn uyanışı  ve dirilişi. Yılanların, çıyanların ve  akreplerin dirilişi. Bahar bir diriliş muştusudur canlı ve cansız bütün yaratılmışlara. Baharın beklenişi bundandır. Tıpkı İsrafil meleğinin Sur'u üfleyecek olması gibi beklenir bahar. Ve bir abıhayat gibi.

Keşke baharı bir yakalayabilsek veya  bahara bir ulaşabilsek. Baharla  dost olabilsek veya  bahar gibi olabilsek. Yani gerçek manada bahar olabilsek diyorum. Tıpkı peygamberler, sıddıklar ve veliler gibi. Onlar birer bahardı ve onlar birer bahardır. Her şeye ama her şeye rağmen.

Yani peygamberler ve veliler; bahardır insanlara, hayvanlara, bitkilere, dağa, taşa, toprağa, suya. Topyekûn yaratılmışlara birer bahardır onlar. Ölü gönüller onlarla dirilir, kararmış kalpler onlarla aydınlanır, donmuş ruhların buzları onlarla çözülür, kuruyan memeler onlarla süt verir,  bitkiler onların uğruna mevsimi dışında meyveye yatar, dağlar onlar için yarılır demek geliyor insanın içinden. Dahası; taşlar onların elinde Yaradan’ı tespih eder,  toprak onlarla yeşerir, su onların parmaklarından pınar olup akardı sanki! Evet! Onlar birer bahardır. Her zaman taze bir bahar.

Bizler de bahar, bahar olabilsek diyorum. Tıpkı peygamberler ve veliler misali. İnsanlık alemine ve bütün yaratılmışlara! Taşlara  ve hatta taşların altında baharı bekleyen sürüngenlere. Yılanlara da bahar olabilsek diyorum. Yılanlar da bizi beklese. Bizimle ısınmak için, bizimle aydınlanmak için. Tıpkı asırlarca Kâinatın Efendisi'nin yolunu gözleyen  mağaranın kovuğundaki yılan gibi. Evet! Yılanlar da baharı bekler. Yeter ki,  biz bahar olabilelim. Bahar olamazsak ta bahar olmaya gayret gösterelim.

Biz hiç bahar olabildik mi? Veya hiç bahar olmayı denedik mi? Yılanlara değil; taşa, toprağa değil; bitkilere ve hayvanlara da değil; İnsanlara bahar olabildik mi? Onlara bahar gibi yaklaşıp, gönüllerinde bahar çiçekleri gibi açabildik mi?

 Baharı bekler gibi bizi beklediler mi hiç? Bizi görünce birilerinin gözlerinin içi güldü, yürekleri aydınlandı mı? Onların damarlarında bahar ılıklığı ile dolaştık mı hiç? Veya hep sonbahar mı olduk, hep kış mı olduk? Bizi görenler hep sonbahar rüzgârlarını mı hatırlar? Ağaçların yapraklarını indiren, onları çırılçıplak soyan ve iliklerine kadar işleyen sonbahar rüzgârlarını mı?

Veya kışın dondurucu ayazlarını, taşları ve onların altında yatan hayvanları bile üşüten kış ayazlarını. Veya hep başkalarının mı bahar olmasını bekledik? Onları arama zahmetine katlanmadan, onları karşılama zahmetine katlanmadan. Görülmedik bir hazine gibi hep keşfedilmeyi mi bekledik? Hep bekledik öyle mi? Keşke dilenciler kadar çaba sarf etmiş olsaydık!  Onlar kendilerine uzanacak ellerin uzanış şekline bakarlar da kısmetlerine öyle kavuşurlar. Peki ya biz! Ey gönül! Bahar olamıyorsan bari baharı böyle bekle!