Uzman Doktor Abdurrahman Tomakin, İmam Hatip’te öğrenim gördüğü dönemlerde “sen ölü yıkayıcısı mı olacaksın” sözlerine aldırış etmeden Tıp Fakültesine giden başarı hikayesini ve doktorluk mesleğini her yönüyle el aldık.
İşte İmam Hatip’ten Tıp Fakültesine giden başarının hikayesi.
Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Ben 1956’da Ordu Günören Mahallesinde doğdum. 1967 yılında İmam Hatip açıldı. İmam Hatip’in ilk mezunlarındanım. Daha sonra Erzurum Atatürk Üniversitesinde Tıp Fakültesi okudum. 1982-1984 yılında Konya Sigorta’da görev yaptım. Ordan Ankara’da dahiliye iktisadı yaptım. Oradan askerlik görevi mi yaptım. 1993-1996 yılları arasında Erzurum Sigorta Hastanesinde çalıştım. 1997’den itibarende Ordu Sigorta Hastanesinde görev yaptım. Hem Başhekimlik hem de dahiliye uzmanı olarak görev yaptım. 2007’den sonra da çeşitli özel hastanelerde görev aldı. Tekrar sigorta hastanesine geçtim. Buradanda 2013 yılında emekli oldum ve tekrar özel hastanede çalışmaya devam ediyorum.
Neden doktor oldunuz?
Mesleğimiz sonuçları bakımından geri dönüşümlü bir meslektir. Hastanın gece başı ağrımıştır. Acile gelmiştir. Bir iğneyle rahatlar ve dua ile geri döner. Mesleklerin geri dönüşümü ne kadar hızlı olursa insanlar da meslek tercihlerini onun üzerinden kurarlar. Bende geri dönüşümü çok hızlı olduğundan doktor oldum.
Doktor olduğunuz için mutlu musunuz? Aklınızda soru işaretleri var mı?
İsteyerek insanlara hizmet noktasında bazı temel noktalar ve buna insanların ahlaki ve kültürel değerlerinide ekler ve bunu oradan beslersek işini hem severek hem de takdir edilerek yaparsın. Hem hakkıyla hem de isteyerek yapmak lazım. Çünkü mesleklerde emek var. Ama meslek belli bir yetenek ve kazanımla yapılır. Bizde mesela mesai bitti eve gidiyorum diyemezsin. Birisi hasta olmuşsa geri dönersin. Bir amele için zamanı bitmişse gider ama doktorda bu şekilde olmaz. Acil hasta gelmişse özel programız varsa, işmiz varsa hepsi iptal edilir ve hastanın sağlığına odaklanırız. Bu mesleğin mesaisi yoktur. Bu tempoyla çalışmayı ve insanlara yardımcı olmayı seviyorum. Mesleğimle ilgili aklımda soru işaretleri hiç olmadı.
Peki geriden gelen başarılı genç nesillere dokto olmayı tavsiye ediyor musnuz?
Nitelikli insan olmak gerekir. Vasıfsız basit bi emek içşisi olmak medeniyete çok şey katmaz. Her gencin, her öğrencinin bu kademede ben katma değer olarak insanlara bir şeyler katmak istiyorum diyerek gayret göstermeli. Bu gayreti gösterenler zaten bir mesleğe dahil olurlar. Ben bir fabrikada çalışır ve paramı alırım mantığı ile hayata bakmamak lazım. Çünkü kendi yaşadığın toplumla diğer toplum arasında bir ilişki bir rekabet vardır. Dolayısı ile bir toplum kendi beyin gücünü, beyin göçüne dönüştürmeye asla müsade etmemesi ve bunu koruyabilmesi gerekir. Bu bakımdan her gencin ben kabiliyetliyim diyerek, bana bu meslek uygun diye kendi durumunu ortaya koyan bilinen mesleklere yönelmesi doğru tercihtir. Bu yarışa herkes katılabilir ama pek az insan kalburun üstünde kalacaktır. Zaten yarış olma özelliği bundan kaynaklanır. Bu yüzden gençlerin yarış içinde olması gerekir. Tercih kısmında da kendine en iyi ifade edebileceği mesleği seçmesi gerekir. Hekimlik mesleği açısından bir başka değerlendirme vardır. Bir toplumun bir mesleğe gösterdiği itibardır bu. Mesleğin karşılığı nedir? Gibi kriterleri değerlendirir. Bu açıdan hekimlik mesleği bütün toplumlarda takdir edilen bir meslektir. Çünkü insan hayatı kutsaldır ve hekimlik buni hitap eder. İnsanlarda toplumda itibar görmek ister. Bunla beraber mesleğin ekonomik yönü de iyise insanlar tercih eder. Tabi bunun sorumlulukları da vardır. Biz hekimlik yaparken şifaya giden yolları ortaya koyar ve sonuç alamayabilriz. Bu mesleğiz risk içieren kısmıdır. Dolayısı ile bu riskleri her hekim eğitimin bir kısmı olarak bilir ve eğitimini alır. Biz hastayı değil hastalığı tedavi ederiz. Ama karşımızda teşhis koyduğumuz insanı sürekli sorgularız. Kesin teşhiste koyamayabilirz. Ama tecrübe ve doğrularımızla sonuca varmaya çalışırız. Dolayısı ile risk alanı olan bir meslektir. Bunuda hasta yakınları ile mutlaka paylaşmalıyız. Bunlar göz önünde bulundurulmalıdır. Gençlere de bu mesleği tavsiye ediyorum. Kendi tecrübesi ve yeteneği ile bu mesleği yaptığında doktorluk mesleğinde de çıtayı yukarıya taşıyacaktır.
Doktorluk mesleğinin ekonomik getirisi cezbediyor mu?
10 yıldır ülkemizde sağlık hizmetleri hızla dönüşüyor. 10 yıl önce nüfusun yarısı bundan yararlanamıyordu. O zamanlar bi muayene hekimliği vardı. İnsanlar kendi hizmetlerini bedelini ödeyerek alırlardı. Bu hekimlerin bu sürece kadar ki kazançlarını tabiki olumlu yönde etkiledi. Ama son 10 yılda insanların hemen hemen hepsi SGK şemsiyesi içersinde bulunmakta. Herkes SGK içersine alındığında devletin örgütlenmesi dışında diğer kurumlar vardı. Şimdi tek elden Kamu Hastaneleri üzerinden örgütleniyor. Tedavi hekimliği ve koruyucu hekimlik kavramı var. Bu bakımdan Türkiye’de devletin hastanede verdiği tıbbi tedaviyi örgütlüyorken, hekimliği de ön plana çıkarmaktadır. Artık aile hekimliği tarafından yaygın bir örgütlenme yapılıyor. Bu da nuayene hekimliğini geri plana atmıştır. Aile hekimi ile özel kurumda çalışan hekimlerin ortalama ücretlerine baktığımızda dünyada meslekler arasında gelir dağılımında büyük makaslar yoktur. Ülkemizde ise şöyşe bir sistem var. Temel maaş ve prim sistemi ile performans geliri vardır. Bunları biraraya getirdiğin zaman hekimlerin kazancı diğer mesleklerden daha öndedir. Bunu genel olarak söyleyebilirim. Arada uçuk rakamlar alan mühendisler ve diğer meslek erbapları vardır. Türkiye’de ortalamanın üzerindeyiz.
Doktor olmanın zor yanları nelerdir?
Her mesleğin olduğu gibi hekimlik mesleğinin de zorlukları vardır. Bizim meslekte risk alanları vardır. Bu risk alanları paylaşılmalıdır. Ben hastamı getirdim bunu iyileştirecek ve ücretini alacaksın beklentisi vardır. Dolayısı ile her hasta hizmet aldığı her noktada benim hastam iyi olacak beklentisi ile gelir. Riskte burada oluşur. Bu hastalığın şifaya mı yoksa vefata mı uğrayacağı bilinmez. Riskte bunun değerlendirmesi aşamasında kaynaklanır. Bunu paylaştığın zaman bu risk azalır. Eğer hasta kötüye gidiyorsa acaba hekimsel hata mı var sorusunu akıllara getirir. Bunun hukuki yanı da vardır. Vefat ile karşılaşıldığında hasta yakınları bunu farklı yorumluyabilrler. Bu yüzden sonunda şifa varsa herkes bunu iyi karşılar ama sonuçta vefat varsa bu bir yıkımdır. Bu nedenle bunların hepsi paylaşılmalıdır. Bu yüzden bir doktor hiçbir hastası ile ilgili yüzde yüz konuşmaz. Doğumlar ve ölümlerde hastanede olur. O yüzden hastaneye gelmişse sıkıntı vardır. Bu bakımdan hekim ve hasta ilişkisine bu açıdan bakmak gerekiyor. Çünkü her sonuç ile karşı karşıya kalabiliriz. Bunlar mesleği zorlaştıran etmenler olarak önümüze çıkar. Ama bunu da riskleri hasta yakınları ile paylaşarak en aza indirebiliriz.
Meslek hayatınızda sizi gülümseten bir anınız var mı?
Çalıştığım bir hastanede sabah Ankara’ya gidecektim. Erken çıkmak için yatan hastalarımı kontrol ettim. Çıkacaktım ki hemşire bana bir hasta var bakabilir misiniz dedi. Ben de ne olduğunu sorduğumda, bana akşam hastanın vefat ettiğini fakat nöbetçi hekimin hastayı morga indirmediğini söyledi. Bende şaşırdım. Bana hastanın ölümüne karar verilemediğini söyledi. Bende kalp grafisi istedim. Baktım hastada kalp pili var. Dolayısı ile kalp pili ölmediği için kalp sürekli uyarı veriyor. Bunu da nöbetçi hekim, kalp uyarı veriyor diye tereddütte kalmış. Ben de hastanın öldüğünü ama pilin ölmediğini belirterek hastayı morga gönderdim. Tabi burada dikkat önemli bir husus.
Doktor olmanızdaki en önemli faktör nedir?
Meslek tercihlerinde yetiştiği ve yaşadığı ortam herkesi etkiler. Hekim olmak, mühendis olmak eskiden ve günümüzde önde olan tercihlerdir.. Aile ve çevre faktörü ile toplum ihtiyacı meslek seçimini etkiliyor. Bu faktörler kişiyi kamçılıyor. Bizde de de bu etkenler önemli oldu.
Doktorluk mesleği dışında yaptığınız başka uğraşlar var mı?
Benim İmam Hatip kültürü ile yetişmem beni dini konularda yazmaya yönlendirdi. Dolayısı ile toplumları birarada tutan faktörlerin başında din gelir. Ama bizim içinde bulunduğumuz din de İslamdır. Herkes arzu ederki kendi dini en ön planda olsun. Beni meraka sevk eden unsurda acaba din nedir? de insanları geride bırakır gibi etkenlerden dolayı bunun üzerine uzun yıllar boş zamanlarımda bir eser ele aldım. Bu eseri oluştururken anladım ki toplumu yaşatan dini değerlerle, Kur’an’ın değerleri arsında çok farklar var. O zaman bunu bilenler arsında bir şey ortaya çıktı. İnsanlarını bilmediği konuları paylaşma gereksinimi duydum. Bu yüzden yazma gereksinimi duydum. İlk eserim “Kur’an’da Dünyevi Bilgi” diye eser yazdım. Şimdi ise baskıda olan ikinci eserim “Adalet ve üç boyutlu müslüman” diye eserim basılıyor.
Tıp Fakültesine giden yol zor olmadı mı?
Bizim kendi aile durumumuzla alakalı bir durum oldu. Babamın o zamanda alınteri ile okuttuğu iki abim vardı. Tabi onlar arzu edilir bir başarı gösteremedikleri için beni de asla beni böyle bir okula değil, medrese tarzı eğitim veren bir kuruma vermek istiyordu. Tabi tesadüf oldu ve o dönem İmam Hatip açıldı. Ben de oraya kayıt yaptırdım. İmam hatipe gitmeye başlarken bize “ölü yıkayıcı” diyorlardı. Toplumda böyle algılanıyordu. O zaman İmam Hatip 7 yıldı.. O zaman İmam Hatipten ilahiyata gidilebiliyordu. Bizim tıp fakültesine gitmemiz için lise farkını vermemiz gerekiyordu verdik ve doktor olduk.