Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Mehmet Ali AYDIN


24 KASIM’A MAHSUS

24 KASIM’A MAHSUS


Bugün benimde dile kolay otuz üç yıl yapmaya çalıştığım eğitim ordusunun onurlu neferleri öğretmenlerin “Öğretmenler Günü”. İlginçtir bugünü öğretmenler günü olarak kutlamak üzere 12 Eylül darbecileri hediye etmişlerdir. Tarih Mustafa Kemal Atatürk’ün millet mektepleri başöğretmeni oluşunun yıldönümünü işaret etmektedir.

İlk emri “OKU” olan bir dinin mensupları olarak okumanın ve eğitimin önemini anlatmaya kelimeler yetmeyecektir. Hz. Ali Efendimizin (RA) “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyerek öğrenmenin önemini vurgulaması da son derece önemlidir. Bu nedenle ben de bugüne has elimden geldiğince bende emeği olan, olmayan öğretmenlerimden biraz bahsetmek istiyorum.

Benim başöğretmenim rahmetli anneciğimdi. Okuması yazması yoktu ama irfanı vardı. Ben merhameti, acımayı, insanlara nasıl muamele edilmesi gerektiğini, eşe dosta, yerliye ve yabancıya nasıl insanca ve yardımsever bir şekilde davranmayı ondan öğrendim. Açlıkta, yoklukta şikâyet etmemeyi, şükretmeyi ve elinde olanı olan ya da olmayanla paylaşmayı ondan gördüm ve öğrendim. O kadar fakirlik ve yoksullukta altı çocuk büyütüp, halinden şikâyet etmeyip eldekine razı olup şükretmeyi de ondan öğrendim. Bunları bana hiçbir öğretmenim öğretemedi ne yazık ki. Yüz güzelliğinin değil ruh ve kalp güzelliğinin daha önemli olduğunu ondan öğrendim.

İkinci başöğretmenim de rahmetli babamdı. Öncelikle adam gibi adam olmayı canlı yaşayarak ondan öğrendim. Özü, sözü bir olmayı, olduğu gibi görünmeyi ondan öğrendim. Gerçi tahsilli değildi, ilkokul ikiden terk idi ama okumanın ne kadar önemli olduğunu ondan öğrendim. Rahmetli: “Yeter ki siz okuyun, ben ceketimi satar sizi yine okuturum.” Diyerek tahsilin ne kadar önemli olduğunu ve dünya malı ile değişilemeyeceğini anlatmıştı. Sanıyorum onu mahcup etmemeye çalıştım. İlkeli, sağlam duruşlu, verdiği sözün arkasında durmayı, canı acısa bile insanları acıtmamayı ondan öğrendim. “Baba dağ gibidir” sözünün ne anlama geldiğini ondan öğrendim.

Rahmetli anneannem de iyi bir öğretmendi, tahsili yoktu ama ayaklı kütüphane gibi idi. Bilmediği bir şey yok gibiydi. Hayatımın en güzel masallarını uzun kış gecelerinde fındık seçerken, mısır ayıklarken ondan dinledim, o zamanlar yazabilsem de onları kaleme alabilseydim. Bin bir gece masalları onunkinin yanında fasa fiso idi. Daha ben 4-5 yaşlarında iken okula gitmeden Kur’an okumayı ve arkasından hatim indirmeyi de ondan öğrendim. Tecrübenin ayaklı versiyonu idi ve tecrübenin ne kadar önemli olduğunu da ondan öğrendim.

Okula başlamama vesile olan rahmetli teyzem ve eniştemi de unutmamam gerekiyor. Onlar beni Kulakkaya’da yeni açılan okula yazdırmasalar belki de okul hayatım hiç olmayabilirdim. Çünkü rahmetli babacığım geçimini kol gücü ile sağladığı için ailede çalışan insanlara ihtiyaç vardı ve beni okula verme taraftarı da değildi. İlkokulda ilk öğretmenim vekil öğretmen Remzi Başar beyi de unutamam. Kulakkaya’dan ayrılıp köye gelirken enişteme:” Bu çocuğu ziyan etmeyin, gittiği yerde de mutlaka okula gönderin, bunda istikbal var” diye tembih etmese ve eniştem de bu konuda babamı zorla ikna etmese yine de okul hayatım olmayabilirdi. Zaten okuma yazmanın temellerini de o öğretmişti.

Rahmetli dayıcığımı da unutmamam lazım. Okulların ilk yarı tatilinden sonra babamla birlikte beni Konacık İlkokuluna götürüp Okulun Başöğretmeni Rahmetli Mehmet Türkoğlu’nu kayıtlar bitmesine rağmen ikna etmeselerdi yine okullu olamayacaktım belki de. Mehmet Türkoğlu’na da bir parantez açmasak vefasızlık etmiş oluruz. Disiplinin, sertliğin ve tavizsizliğin ne demek olduğunu ondan görmüş ve öğrenmiş olduğumuz gibi aynı zamanda altın gibi bir kalbin, merhametin ve sevmenin ne demek olduğunu da ondan öğrendim. Bir düdük çalmayla okulun tamamını hizaya sokulduğunu ondan öğrendim.

Bu arada okuma-yazmayı öğreten ve yarım dönemde beni sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biri haline getiren birinci sınıf öğretmenim Ali Türk’ü de rahmet ve minnetle anıyorum. Çok sert gibi görünen ama çok merhametli bir öğretmenimizdi. İlkokulda her sınıfta ayrı bir öğretmende eğitim gördük ve hepsinin de bizdeki emeğini kelimelerle anlatmak mümkün değil. Fevzi Hoca, Selahattin Hoca ve Mehmet Hocalar hepsi rahmetli oldular.

Ben dördüncü sınıfta iken okulumuza ilk defa iki tane bayan hoca gelmişti. Sevim Akın ve Sevin Selimoğlu. Sevin hanım benim hayatta gördüğüm en güzel hanımefendilerden biri idi. Sevim hanım biraz tonton ama öğrencileri ile çok iyi diyalog kuran çok iyi bir öğretmendi. Ben de okulun en çalışkanlarından olunca beni de çok severlerdi. Sevin hanımla lisede yolumuz yine çakıştı ve bize ücretli müzik derslerine gelmişti ve yeniden tanışmıştık.

Ortaokulda da unutamadığım ve bana yol gösteren öğretmenlerim vardı. Tabiat bilgisi öğretmenimiz Seniha Hanım, Türkçe öğretmenimiz Nurettin Bey ve Müzik öğretmenimiz Hüseyin Bey. Müziği hiç sevmememe rağmen öğretmenimiz son derece tonton ve hoş sohbetti onu çok severdim. Ortaokulda ilginç bir deneyim de yaşamıştım. O yıllarda ülkemizde zaman zaman yabancı öğretmenlerde görev yaparlardı. Ortaokul birinci sınıfta Mister Brown ile Hanımı Misis Brown da okulumuzda biz İngilizce dersine gelmişlerdi. Bizde İngilizce onlarda da Türkçe nanay olduğu için bir şey anlamadan dersler geçip gitti ve ben bir daha İngilizceden belimi doğrultamadım.

Lisede de unutulmaz öğretmenlerimiz vardı ve ben en çok Beden Eğitimi Öğretmenimiz Emin Aktaş’ı severdim. Adam gibi adam deyimi onun kadar kimseye uymazdı galiba. Ayrıca Biyoloji Öğretmenimiz Hanife Hanım not verirken sanki mizan terazisi ile ölçer ve kimsenin gram hakkını yemezdi ama fazlada not vermezdi. Fizik öğretmenim Gazi Kırlak Bey de çok iyi bir öğretmendi. Lise son sınıfta beni tek dersten bırakmıştı, bir yıl sonra üniversiteyi kazanınca da ikmal imtihanında da benim söylediğim yerlerden sorular sorarak hepimizin sınıf geçmesine yardımcı olmuştu.

Öğretmenliğe başladığımda ayrıldığım yıla kadar birbirinden değerli öğretmen ve idarecilerle çalıştım. Onları burada tek tek zikretmem mümkün değil. Zaten yazıyı biraz uzattım, daha fazla sabrınızı zorlamak istemem.

Bu özel günde mesleğinin haysiyeti, onuru, şerefi ile özverili çalışan bütün meslektaşlarımın günün kutluyorum. Benim gibi emekli olanlara emekli hayatında sağlık, huzur ve mutluluklar diliyorum. Ahirete intikal edenlere de Allah’tan rahmet diliyorum. Daha güzel günlerde buluşmak diliyorum.

İyi ki okumuşum, iyi ki öğretmen olmuşum. Dünyaya bir daha gelsem yine öğretmen olurdum.