Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Muzaffer GÜNAY


KADERİM BÖYLE İMİŞ ,NE ÇARE!

KADERİM BÖYLE İMİŞ ,NE ÇARE!


                                              

              

                Arapça kökenli bir kelime olan kader,dilimizde  sözlük manası itibarı ile alınyazısı , baht,kötü talih, güç, kudret anlamlarında kullanılır.

                Dini manası: Allah’ın bütün yaratıkları için hüküm ve irade ettiği hallerin oluş şekli, alın yazısı, takdir… ( Büyük Türkçe Sözlük, Mehmet DOĞAN).

                Günlük konuşmalarda en çok kullanılan kelimelerden birisi olan kader aslında ölçü demektir. Mikdar, mukadder, takdir gibi türevleri vardır.

                Dini olarak da aslında bu manada geçer Kur’an’da. Mesela” “Biz gökten yağmuru bir ölçüye göre indiririz.” Ve bir başka ayetin manası : “ Biz, her şeyi  bir ölçü üzere yaratırız.” Daha başka ayetler de mevcut Kur’an’da.

                Ne var ki, kader asli anlamında pek kullanılmamaktadır. Ve ekseriya olumsuz durumlar için kullanılır. Mesela, çocuğunu  ihmali yüzünden kaybeden biri:” Kader böyle imiş, ne çare! “ der. Ya da , hapse düşen biri, “ kaderimde varmış.” diyerek bir çeşit teselli bulur.

                Büyük bir sevinç halini yaşayan bir insan genellikle ,” Kaderim böyle imiş” demez; “ çalıştım ve başardım.” der.

                Kader inanışı, kaderciliğe dönüşmemeli. Kader başka, kadercilik  başkadır. Bir Müslüman kadere elbette inanır, ama kaderciliğe  inanmamalıdır. Ne var ki, tarihten beri kadercilik baskın olarak yer almıştır inançlarda. Sadece  Müslümanlar arasında değil, bir çok farklı inanç biçimlerinde de aynı marazilik söz konusudur.

                İnsanoğlu bahane üretmekte doğrusu pek beceriklidir. Sebeplere sarılmak yerine tembellik yapar ve başına gelen kötü hadiseleri  kadere havale ederek rahatlamayı tercih eder. Noksanlığın kendisinden kaynaklandığını kabule yanaşmaz.  İnsan akıllı bir varlık olup yapıp ettiklerinden sorumludur. Başına gelen olumsuz hallerin sebebini başka yerlerde aramak yerine, aklını kullanarak nerede hata yaptığını  araştırmalıdır.

                Egosuna yenik düşenlerin sığınağıdır kadercilik. Ama, yersiz ve isabetsiz bir yönelimdir bu aslında.  Allah, iyinin ve kötünün ne olduğunu  Kur’an’da net olarak beyan eder.Sorumluluğun kula ait olduğunu bir çok ayette  özellikle  belirtir. Yoksa, insanın yapıp ettiklerinden hesap sorulacak olmasının hiçbir izahı olmazdı.

                Bireysel bağlamda böyledir de toplumsal ve başka iş ve alanlarda başka türlü müdür? Somut bir örnek : Yezid,Hz. Hüseyin’in şehid edilmesini O’nun bir kaderi olduğunu söylemekten çekinmemiştir. Böylece suçu doğrudan doğruya haşa Allah’a yüklemiştir. Ki, gerek Müslüman ülkelerde gerekse  başka ülkelerde benzeri sapkın anlayışlar her zaman görülmektedir.

                Tedbir almak kul için temel bir görevdir. Hz. Ömer, kalabalık bir toplulukla bir yere giderken, orada veba salgını olduğu haberini alır almaz, yönünü başka tarafa çevirince” “ Ya Ömer! Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diyerek itiraz edenlere şu sözler ile karşılık verir: “ Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine gidiyorum” .. Hakiki kader inancı işte böyle olur.

                Mezhepler arasında da bu mecrada çok önemli ve büyük ayrışmalar olduğu keza bir hakikattir. Kaderiye diye bir mezhep bile çıkmıştır tarihte. Benzeri bir itikadi anlayış da Cebriyecilkitir. İnsan, rüzgarın önündeki bir yaprak gibidir denilerek  insanı aklı ve iradesi olmayan bir varlık olarak telakki etmiştir.

                Oysa, insan imtihan için yaratılmıştır. Yapıp ettiklerinden sorgulanacak ve sonunda ya cennete ya da cehennem gidecektir. Aklı ve irade bunun için bahşedilmiştir insana. Manasız bir işi olmaz Allah’ın..

                İçeriği değiştirilmiş bir kader anlayışı, İslam’a uygun değildir. İnsan, kendi iradesiyle yaptıklarından mesuldür. Değilse, sorumluluktan kurtulur.

                Kaderci anlayış , sorumluluktan kurtarmaz. Kişi sadece kendini kandırmış olur.