Üçü de cazip.. cazip olduğu için de sürükleyici. Çünkü, bir mıknatıs gibi esir alır peşlerinden koşanları.. Masa aşkı, kasa aşkı, nisa aşkı.. Olumsuz aşktır bu aşkların her biri. Yalnız olumsuz olsalar neyse.. Daha fazlası ile yakıp, yok ederler eteklerine yapışanları. Ve toplumları ve devletleri ve ..ve..
Her üçü de efendidir mutlaka ve her yapışansa kölesi olur bunların yüzde doksan dokuz. Bir bakıma insanlık tarihi, bu “ÜÇLÜ” nün peşinde koşanlarla, uzak duranların/durmaya çalışanların tarihidir. Evet, öyledir. Peygamberler bile bunlarla denenmemiş midir ?
Hz. Yusuf mesela.. Her üçü ile de denenmedi mi? Çok genç yaşında “Züleyha” ile sınanmadı mı? Çağının süper gücü Mısır’a Maliye Bakanı yapılarak, “Makam”la yüzleştirilmedi mi? Bu gücü ile eş zamanlı olarak “Kasa” ile denenmedi mi?..
Ve bu tuzakların hiç birine düşmedi Hz. Yusuf..
Ashabın ileri gelenlerinden Talha ve Zübeyir, Sıffin Savaşı’nda Muaviye’nin yanında saf tuttular. Hesapları ne idi?
“Vali” olmak.
Peki Muaviye,nelerin peşinde idi ? Onca siyasi cambazlıkları ne için yapmıştı? Ümmete hizmet aşkından mı? Yoksa..
Sıffin’de Kur’an sayfalarını mızrak uçlarına taktırmak suretiyle, Hz. Ali’nin askerlerini dikili taş gibi harp sahasına çivilemedi mi? “Biz, asla Kur’an’a kılıç sallayamayız” dedirtmedi mi Hz. Ali’nin askerine. Kaybetmek üzere olduğu savaşı böylece kazanmış olmadı mı?
Haricilik denen sapık mezhep, durduk yerden mi zuhur etti? Ya Şia?.. Ve tarih içinde sürüp gelen nice kolları.. Arab’ın dört dahisinden Muaviye ve sahte hakemi Amr ibnü’l As, makam ve rant uğruna çevirdikleri numaralarla İslam dünyasının fitne kapısını öyle bir açtılar ki, bir daha kapanmadı..
Ya, hunharca şehid edilen Hz. Osman’ın kanlı gömleğini ve O’nun muazzez hanımı Naile’nin kesik parmaklarını bir heybe içinde Şam’daki Emevî Camii’nin minberine astırmasına ne demeli? Güya,yakın akrabası olan Hz. Osman’ın kanını dava etmek, güya. II. Halife’nin oğulları, kan davası yapmadılar şehhadet hadisesini? Sana ne oluyor ? Demek ki neymiş, Muaviye’nin niyeti, Kral olmak, sınırsız servete kavuşmak imiş.
Ulaştı mı bunlara?
Ouu!..Hem de nasıl.. Ulaşmasına ulaştı da.. Ya sonrası? Sonrası, no’lacak; İslam dünyası bir daha belini doğrultamadı.
Kasa, masa, nisa..
Hz. Peygamber’e yapılan teklifi hatırlayın:
“…Seni başımıza Kral yapalım.. Mekke’nin en güzel kadınları ile evlendirelim,servetlere boğalım..”
Aldıkları cevap:
“…Allah’a yemin olsun ki, sağ elime güneşi, sol elime ay’ı verseniz, ben bu davadan asla vazgeçmem. Zira ki, ben Allah’ın Elçisiyim.”
Hz. Peygamber’in gül torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’i bir şekilde saf dışı bırakan Muaviye Babası Ebü Süfyan ile birlikte Mekke’nin Fethi’ne kadar Hz. Peygamber’in en büyük düşmanı idiler. Oğlu mel’un Yezid Hz. Hüseyin’in katilidir. (Kerbela Facisı)
İslam’dan önce başlayan Ümeyyeoğulları ile Haşimoğulları mücadelesi, ne yazık ki, İslam’dan sonra da devam etmiştir. Emeviler ve ardından kurulan Abbasiler, bitmek nedir bilmeyen bir kin ile bu mücadeleyi sürdürmüşlerdir.
Kasa
Masa!
Ey Nisa!
İnsanlık tarihine damgasını vuran üç tehlikeli mıknatıs.