Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Arzu ŞENEL


AĞLIYOR MUSUN?

AĞLIYOR MUSUN?


 

 

 

Bugün nemli gözlerle kaleme aldığım yazıda başlığı böyle atmak geldi içimden…

Neden ağlarız?

Sanırım duygu dünyamızın olağanın dışında bir hâl ile karşılaştığında gösterdiği tepki ağlamak.

“Olağan” olarak tanımladığımız ne varsa aksi bir durumda ağlar buluyoruz kendimizi zira…

 

Sevdiklerimizin ölümü ağlatır…

Olağanlıktan çıkmıştır artık, hep durduğu yerde değildir.

Görülemeyecek, sarılıp koklanamayacak, sesi duyulamayacak…

Hep “var” bilinenin artık “yok” oluşuna duyduğumuz acı.

Bizdeki değeri kadar artar acımız ve döktüğümüz gözyaşımız…

 

Pişmanlıklarımız ağlatır…

Olağan/olması gereken şeylerin dışına çıkılmışsa,

Yapılmaması gereken bir şey yapılmış,

Söylenmemesi gereken bir şey söylenmiş,

“Keşke” ile başlayan cümleler kurulmaya başlanmışsa,

Vicdanımızda kesif bir sızı…

Ve pişmanlıklarımızın büyüklüğü kadar büyüktür içimizdeki acı ve döktüğümüz gözyaşı…

 

Vefasızlık ağlatır…

Hani hep “hiçbir şey beklemiyorum” deriz ama hepimiz gayet insanca sevgi bekleriz, ilgi bekleriz, vefa bekleriz.

Sevgi ve emek verdiğiniz insan(lar)dan karşılığını beklemek değildir vefa.

Zira duygu birebir ölçülebilir bir kavram değil.

Herkes yüreğinin büyüklüğü kadar hisseder!

Göz ardı edilmek,

Önemsenmemek,

İkincil olmak,

Ertelenmek,

Değersizleştirilmek,

Çıkarlar için yaklaşılmak,

Kullanılıyor hissi,

Duygularının hafife alınması,

Hep eleştirilmek,

Hep veren taraf olmak,

Tercih edilen olmamak,

Tek hatanızda bütün yaptıklarınızın kıymetten düşmesi,

Olduğunuz gibi kabul görememek..

Bu duyguları size hissettiren insan(lar)dan uzak durun yahut aranıza mesafe koyun…

Zira vefanın olmadığı yerde “güzel” olan hiçbir duygu nefes alamaz.

Siz de nefes alamazsınız…

İnsanların vefasızlığı kadar artar ızdırabınız ve beyhude akar gözyaşınız…

 

 

Hep olumsuz şeylerden ağlamaz insan bazen de sevinçler ağlatır…

Hiç ummadığımız anda kapıyı çalan postacı,

Belki telefonumuza gelen sıcacık, samimi bir dost sesi,

Özel bir gün değil iken alınan ve alındığı günü özel kılan küçük bir hediye,

Düşünüldüğünü bilmek,

Özel ve değerli hissettirilmek,

İlk akla gelen olmak,

Yüzünüzdeki ufacık bir tebessüm için harcanan emek,

Bazen hatıralar,

Bazen bir mazlumun duası,

Bazen bir film,

Tozlu dumanlı yollardan çıkarır bizi sevinçlerimiz…

Gözyaşlarımız yıkar tozu bulutu, sonra gökkuşağı çıkar, göğümüzde pırıl pırıl bir güneş ısıtır içimizi…

Yüreğimiz büyüdükçe büyür göğüs kafesimize sığmaz olur…

Öylesine büyür ki başka yüreklerin üzerinde masmavi bir gökyüzü olur..

 

Neden ağladığımız biraz da bizim tercihlerimize bağlı sanki…

Aşkı, vefayı, inceliği, nezaketi, saygıyı ve her daim iyiliği tercih etmeli.

 

Her daim sevinçten aksın gözyaşımız.

Tek pişmanlığımız hakkını veremediğimiz kulluğumuz olsun.

Değer verenlerimiz, vefalı sevenlerimiz bol olsun.

Gönül fatihlerimiz olsun, biz de bir gönle dokunmayı bilelim inşaAllah…

 

Günün manasına yönelik ağabeylerim mutlaka yazar diyerek sözü büyüklerime bıraktım amma velakin benim de yalnızca İstanbul’u değil gönülleri fetheden cennet mekan Atam Fatih’i rahmet ve minnetle anmak boynumun borcu…

Peygamber muştulu komutana ve şühedaya selam olsun…

 

İşte geldik gidiyoruz…

Âşık Yunus desin son sözü: “Sevelim, sevilelim dünya kimseye kalmaz.”

 

Sürc-i lisan etti isek affola…

 

Muhabbetle, kalın sağlıcakla…