Eğer kimin kimseye varsa vefası?
Bilsin ki sebep Muhammet Mustafa’sı,
Dünya fanidir, sözünde durmak gerek,
Vefası olmayan kulun olmaz safası.
Ahit, söz vermek; vefa, verilen sözü yerine getirmektir. Kitabımız, ahitlere bağlı kalmayı, verilen sözlerin mutlaka tutulmasını fert ve toplum düzeni açısından çok önemli görür. “ Her kim ahdine vefa gösterir ve günah işlemekten sakınırsa bilsin ki Allah o sakınanları sever. “ (Âli İmran, 3/76)
Söz bu noktaya gelince vefanın en güzel örneği sevgili Peygamberimizdir. Onun hayatının bütün safhaları vefa örgüsüyle örülmüş, tesiri de ümmetinin üzerinde görülmüştür. Daha ilahi görev verilmeden önce Mekke’nin “Muhammed’ül Emini”(Güvenilir Muhammet )olmak şerefi sadece ona nasip olmuştur. Peygamber olmadan önce bile Mekke’nin e n saygın ve güvenilir kişisi Efendimizdi. Bu çok zor elde edilebilecek bir sermayeydi. Çünkü bunun için içi dışı, özü sözü bir olması; herkesin ve her kesimin itimat etmesi gerekirdi. İşte o bunu başarmış bir insandı.
İlk vahyi alıp evine geldiğinde birisi hariç bütün çocuklarının anası Hz. Hatice’nin onu güzel karşılayıp dinlendirmesi ve sonrasında da:” Ya Muhammet! Sana gelen İsa’ya ve Musa’ya gelen Cebrail’dir, Namusu Ekberdir. Hiç korkma ve üzülme. Eğer sana Peygamberlik gibi bir görev verilecekse ilk inananın ben olacağım. Çünkü sen hayatım boyunca tanıdığım en güzel insansın. Yetimleri korur, açları doyurur, masumu kayırır, akrabalarını gözetirsin. Çünkü sen insanların en iyisisin” demesini hayatının hiç bir anında unutmamış. Hatice’nin sevdası onun gönlüne taht kurmuş, iman davası müşterek omuzlarında yükselmiştir.
Ver elini Ya Muhammet inanırım ben sana,
İslam denen çeşmeden içelim kana kana,
Bütün dünya birleşip geçse de karşımıza,
Gönlüm senin gönlünle kalacaktır yan yana.
VEFANIN TEZAHÜRLERİ
Hicret esnasında kendisine verilen emanetleri sahiplerine iade etsin diye yatağına Hz. Ali’yi koyar. Zor zamanlarda bile olsa Muhammet emanetlerimize ihanet etti, alıp Medine’ye götürdü denmesini istemez. Ölümle kucaklaşma pahasına bile olsa ahdine sadakat müslümanın da şiarı olmalıdır. Liderlik zor anlarda ortaya çıkar.
MEKKEYE VEFASI
Mekke’ye olan vefasını ayrılırken göz yaşları içinde
“Ey çok sevdiğim güzel şehir Mekke
Senden hiç ayrılmak istemiyorum
İçinde oturanlar zulmediyor bana
Onları Allah’a havale ediyorum
Rabbim inşallah müsade edecek
Tekrar sana geleceğim diyorum”
Gün olmuş sekiz sene sonra Mekke’yi fethedince; bir zamanlar müslümanım dediği için kızgın kumlarda süründürülen ve sadece dilinden “ Allah birdir” sözü duyulan Hz. Bilal’i Kâbenin üstüne çıkarır ezanı okutturur. “Bilal, o günlerin cefasından Beytullah’ta ezanın sefasına yükselten Allah’a hamdolsun” der.
İnsanlar korku ve endişe içinde bize nasıl davranacak diye düşünürler. O büyük şahsiyet gördüğü cefaya rağmen vefayı yeğler ve iliklerine kadar ıstırap içinde olan o günün Mekke halkına:”Size intikam duygusuyla davranmayacağım. Kardeşleri tarafından kuyuya atılan fakat aç kalınca onun kapısına gelip buğday isteyen ağabeylerine; “ Bugün size kınama yoktur. Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir. “ ( Yusuf, 12/92) diyen kardeşim Yusuf gibi davrananacağım. Hepiniz serbestsiniz, huzur içinde evlerinize gidebilirsiniz, bizden yana hiç bir sıkıntınız olmasın.
MEDİNEYE VEFASI
Mekke fethedilince Medineli müslümanlar yani Ensar olanlar Peygamberimizin Mekke’de kalacağını, asıl vatanına kavuşunca geriye dönmeyeceğini düşündüler. O şefkat peygamberi: “Hiç endişeniz olmasın, bana en zor günlerimde destek olanları kolay günlerimde unutmam mümkün değildir. Hayatım da, mematım da sizinle beraber olacaktır.” diyerek zor gün dostlarının endişelerini bertaraf ettiğini görüyoruz.
ANNESİNE VEFASI
Hudeybiye Umresi için giderken Ebva denilen köye uğradığında annesi Amine Hatunun kabrini ziyaret etti. Ziyaret esnasında kabrini eliyle düzelterek teessüründen ağladı ve yanında bulunan arkadaşları da ağladı. Nedeni sorulunca “ Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım da onun için ağladım” buyurdu.
Süt annesi Halime Mekke’ye gelmiş semtlerinde yaşadıkları kıtlıktan dertlenince ona kırk koyun ve bir deve hediye ederek vaktinde gördüğü iyiliklerin vefasını yerine getirmiştir.
Mekke’nin fethi esnasında Halime’nin kız kardeşi Efendimizi ziyarete gelir peynir ve yağ ikram eder. Rahmet Peygamberi ona süt annesi Halime’yi sorunca vefat haberini alınca gözleri yaşarır ve çok üzülür. Sonra da bu hanıma elbise giydirilmesini, bir deve ve iki yüz dirhem gümüş verilmesini emreder.
Amcası Ebru Talibin eşi Fatıma binti Esed vefat edince çok üzülür ve ona elbisesini çıkarıp kefen olarak takdim eder. Hatta mezarına uzanıp yatar, yerini ısıtayım, ona soğuk gelmesin. “Annemden sonraki annemdi. Çocukları çok olmasına rağmen önce beni yıkar, önce beni doyurur ve bana hep her şeyde öncelik verirdi. “ diyerek vefasını ifade etmiştir.
SÖZÜNE VEFASI
Hudeybiye Anlaşması esnasında Kureyş’in temsilcisi Süheyl b Amr’ın oğlu Ebu Cendel zincirlerini kırarak gelmiş. Herkesin gözü Efendimizin üzerinde olduğu halde anlaşma gereği seni kabul edemiyorum Ebu Cendel, Allah sana inşallah bir kolaylık nasip edecektir diyerek imzasına sadakatini göstermiştir.
Kum tanelerinin sahrayı, damlacıkların deryayı anlatması nasıl mümkün değilse benim bu yazdıklarım da o mübarek şahsiyetin vefasını anlatmaya yetmeyecektir. Ben sadece küçücük bir kapı araladım. Sizler inşallah deryayı keşfedeceksiniz.
Mekke’de bir yerde buluşmak üzere peygamberlik öncesi sözleşen genç sözünü unutur ve üç gün sonra gelince Efendimizi orada bulur. “ Ey genç delikanlı! Bana biraz sıkıntı verdin. Çünkü sözümün gereği seni üç günden beri burada bekliyorum.
Şehit düşen amcazadesi Cafer’i Tayyarın çocuklarının ve Uhut şehitlerinin çocuklarının bakımıyla yakinen ilgilenmiştir. Yanına gelip titreyen adama ben Mekke’de kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum. Korkma, sakin ol. Ben de senin gibi bir insanım diyordu. Ne makam ne mevki onu kuru ekmek yiyen kadının oğlu oluşunu unutturmamıştır. Servet, şöhret ve şehvet onu etkileyemez. O hep şahsiyetli ve haysiyetli olarak kalmaya devam etmiştir.
O, zerafet peygamberi üzerinde hakkı ve emeği olan hiç bir insana vefasızlık
Eskiden bir vefa vardı
Şimdi İstanbul’da bir semt
Hayır, eskiden bir vefa varsa, bugün de yarın da olmalı, olacaktır. Dinimize, dilimize, vatan ve milletimize karşı her zaman vefalı davranmalıyız. Efendimizin bize öğrettiği budur.