Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Kemal MENCELOĞLU


AHDE VEFA, KULA SAFA

AHDE VEFA, KULA SAFA


   (İSLAM KARDEŞLİĞİ)

 

Hepimiz bir insanız, yapamayız kalleşlik,

Allah bizden istiyor, Müslümanca kardeşlik.

 

Hz.Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler, derlerki

-Ey halife bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.

Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek:

-Söyledikleri doğrumu diye sorar.

Suçlanan genç derki evet doğru bu söz üzerine Hz Ömer:

-Anlat bakalım nasıl oldu diye sorar.

Bunun üzerine genç anlatmaya başlar, derki :

-Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım.  Ailemle beraber gezmeye çıktık ve nihayet kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi.

Hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki, dönen bir defa daha bakıyor. Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyva koparmasına engel olamadım.

-Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı ve atıma bir taş attı. Atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum çok ağır geldi. Ben de bir taş attım babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibaret, dedi.

       Bu söz üzerine Hz Ömer söyleyecek bir şey yok bu suçun cezası idam, madem suçunu da kabul ettin…

Bu sözden sonra delikanlı söz alarak:

-Efendim bir özrüm var, ben memleketinde zengin bir insanım. Babam rahmetli ölmeden bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. -Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettğiniz için Allah indinde sorumlu olursunuz. Bana üç gün izin veriseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün için de yerime birini bulurum der.

       Hz Ömer dayanamaz derki:

-Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?

Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar derki,

-Bu zat benim yerime kalır, o zat Hz peygamber (s.a.v)  efendimizin en iyi arkadaşlarından, daha yaşarken cennetle müjdelen Amr ibni As’ dan başkası değildir.

       Hz Ömer Amr ‘a dönerek

-Ey Amr delikanlıyı duydun, der.

O yüce sahabi:

-Evet, ben kefilim der ve genç adam serbest bırakılır.

       Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur, Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak gencin gelmeyeceğini, dolayısıyla Amr İbni As’a verilecek idamın yerine, maktülün diyetinin verilmesini teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz, derler.

      Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir, derki,

-Bu kefil babam olsa farketmez, cezayı infaz ederim.

Hz. Amr b. As ise tam bir teslimiyet içerisinde derki,

-Biz de sözümüzün arkasındayız.

 

Adalet bir güneştir herkesi aydınlatır,

Kararan kalpleri de ay gibi parıldatır.

      

     Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür.

Hz Ömer gence dönerek derki,

-Evladım gelmeme gibi önemli bir fırsatın vardı neden geldin?

Genç vakurla başını kaldırır ve:

-Ahde vefasızlık etti demeyesiniz diye geldim, der.

 

Ahitlerde vefa kullara safa

Öğretti bize Muhammet Mustafa

      

     Hz.Ömer başını bu defa çevirir ve Amr ibni As’a derki,

-Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun nasıl oldu da onun yerine kefil oldun?

Amr ibni Asr :

-Bu kadar insanın içerisinden beni seçti, insanlık öldü dedirtmemek için kabul ettim der.

       Sıra gençlere gelir derlerki,

-Biz bu davadan vazgeçiyoruz, bu sözün üzerine Hz Ömer :

-Ne oldu biraz evvel babamızın kanı yerde kalmasın diyordunuz, ne oldu da vazgeçiyorsunuz?

Gençlerin cevabı dehşetlidir :

- Yeryüzünde merhametsiz insan kalmadı demeyesiniz diye..

 

Üstünlerin hukuku yerine, hukukun üstünlüğü uygulanırsa ortaya böyle güzel sonuçlar çıkacaktır.

 

        KARDEŞLİĞE ADANAN

        BİR ÇİFT KÜPE

        Kardeşliğin en büyüğünü en güzel insan yeryüzünde ihdas etti. Elbette aklımıza Hz. Muhammet Mustafa (s.a.s) den başkası gelmez. Çünkü en iyi, en güzel, en mükemmel sadece odur. Öğretmeni Cebrail, koruyanı Cenab-ı Allah’tır. Onun için şair ne güzel söylemiş:

 

Öyle bir güzel ki, her güzele bedeldir,

İnsanlık aleminde eskimez tek modeldir.

 

Eskimez tek model olan Efendimiz; Mekke’den Medine’ye yaklaşık ikiyüz aileyi taşımış; bir birlerini hiç tanımayan Mekkeli muhacirler ile Medineli Ensar’ı kardeş ilan ederek insanlık tarihinde bir ilki hayata geçirmiştir. Kan kardeşliğinin ötesinde gerçek olan bir de din kardeşliğinin varlığını bütün aleme yaşayarak ve yaşatarak göstermiştir.     

 

Tacı tahtı bırakıp düştüler bak  yollara,

Hepsi de teslim oldu, Ensar denen kollara.

     

       Nitekim, (Enfal, 8/74) şöyle buyurulur:

“İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü'minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.” Bir birlerine canlarını, mallarını ve sevdiklerini emanet eden bu güzide sahabe Mekke İslam Devletinin temel taşları; daha sonra gelecek olan gönül ehlinin mühim başları olmuşlardır.

 

         YİRMİNCİ ASIR

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,

Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,

Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.

 

         Büyük Osmanlı Devletinin çöktüğü, enkazı üzerinde otuzdan fazla devletin kurulduğu bu topraklar, milletimiz için çok büyük şeyler ifade etmektedir. Acı, ıztırap, gözyaşı, hüzün, sevinç, tarih, geçmiş, özlem ve hasret…

-Çarşaf kadar coğrafyadan mendil kadar bir ülke ve o da ecnebilerin parsel parsel işgaline uğramış; kaderin kedere, gözyaşının sele, hasretin yele dönüştüğü bir avuç kutsal toprak, Anadolu…

      Başta Mustafa Kemal ve etrafında bir avuç vatanperver… Arkasında kadın, erkek ve çocuklardan oluşan bir avuç vatan evladı. Batan devletin, yiten milletin geride kalanları, son kuşunu kendine ayırıp, diğerlerini düşmana salanları. Müslüman Türk Milleti. İslam aleminin son kalesi, o sefil Cihan harbinden sonra her şeye rağmen ayakta kalabilen son tek müslüman ülke.

      Tarihin, Anadolu ayaklanması dediği bu çetin İstiklal Harbinde akıl, fikir ve şuur sahibi olan her müslüman bu mücadeleye destek vermeye çalışmıştı. Son kaleyi teslim etmeyelim diyorlardı. Afganistan, Pakistan ve Rusya içinde yer alan müslüman soydaş ve dindaşlarımız kampanyalar düzenleyip Anadolu’ya gönderiyorlardı.

 

         KARDEŞ ÜLKE PAKİSTAN

    Pakistan’da da beyaz örtüler açılıp, çarşı ve pazarlarda yardımlar toplanıyordu. Nene ve beş yaşındaki torun arasında şöyle bir konuşma geçer.

-Nenem bana İslamı, dinimizi, peygamberimizi anlatıyordu. Kucağına oturttu, güzel güzel konuşuyordu. Birden gözlerim kulaklarına ilişti. Her ikisi de uçlarından kopmuş sallanıyordu. Merak içinde sordum. Senin kulakların neden böyle nene.

-Oğlum, ben bunu sana nasıl anlatırım bilmiyorum. Sen daha çok küçüksün ama yine de anlatmaya çalışacağım. Kafanda yer eder inşallah.

-Anadolu’da Türk kardeşlerimiz zor duruma düşmüşler, vatanlarını düşmanlar işgal etmişlerdi. Bizim de onlara yardım etmemiz gerekiyordu. Her zaman çarşıya, pazara gidemiyorduk. Köylerde, kırda, bayırda yaşıyoruz. Bir baktım çarşaf gerilmiş Anadolu’ya yardım topluyorlardı.

-Verebilecek bir kuruşum yoktu. Düşündüm kaldım, şimdi veremezsem daha hiç veremem, çünkü buralara bir daha gelemezdim. Sadece kulaklarımda dedenin aldığı bir çift evlilik küpesi vardı. -Onları çıkarıp verecektim ki, yıllardır iyice sertleşmiş çıkaramadım. Can havliyle çekip kopardım. Her iki kulağım da o nedenle yırtıldı. Cerrahi bir müdahale de olmadığından öylece kaldı.

-Anlamıyorum nene, neden uzak yerlere yardım ediyorsun?

-Kardeşlik, oğlum kardeşlik…

-Ne kardeşliği nenem. Kardeşlik ne demek?

-Şimdi değil, küçüksün. Sonra anlayacaksın yavrum. Sonra anlayacaksın...

 

        BİR ASIR SONRAKİ SEL

-Aradan yaklaşık bir asra yakın bir zaman geçti. 1920’lerde Türkiye’ye yapılan yardım Pakistan’a nasıl döner?

Pakistan’da sel oldu. Ülkenin çok büyük bir bölümü su altında kaldı. Ben de Türkiye’de Pakistan devletinin büyükelçisi olarak görev yapıyorum. -Yağmurlu bir gün. Yanıma yaşlıca bir adam geldi.

-Evladım, duydum ki ülkenizde büyük bir sel felaketi olmuş. Şu yardımı sana getirdim, buyur diyordu.

-Adam, zor yürüyor, yağmurlu bir gün, elbisesi ıslanmış ve aynı zamanda hastaydı.

-Bu senin birikimin mi? Diye sordum. -Hayır, bu benim maaşım. Ben emekli matematik öğretmeniyim.

-Peki, kendine ne bıraktın?

-Komşularımla konuştum, onlar sen maaşının hepsini verirsen, bizde senin bu aylık bütün ihtiyaçlarını karşılarız dediler.

-O nedenle hepsini vereceğim dediğinde gözlerimden yaşlar boşandı. Yıllar önce babaannemin bana söyledikleri aklıma geldi. Bütün yıllar gözümün önünden geçti. Kardeşliğin ne demek olduğunu o zaman anladım.

Demekki kardeşlik sadece anlatmakla değil, yaşamakla oluyormuş. Yıllar önceki Pakistanlı hanımla, Ankaralı bir beyefendiyi aynı duyguda birleştiren sadece Allah ve Resul inancı; islam kardeşliğidir. Başka hiç bir şey değil.

 

Allah yarattı seni, kardeş etti bizleri,

Hayatın her yerinde görülecek izleri,

Bu sevda büyüyecek, kaplayacak cihanı,

Öyle bir sevgi ki bu, güldürecek yüzleri.