Bugün, 10 Mayıs 2025 Cumartesi

Mehmet Ali AYDIN


AKREP AKREPLİĞİNİ YAPACAK

AKREP AKREPLİĞİNİ YAPACAK


 

Ülkemiz 6 Şubat’ta yaşanan iki deprem ve ardından gelen artçı depremlerle sarsıldı ve büyük bir afet yaşadı. On ilimizi kapsayan geniş bir alan yıkıma uğradı. Binlerce bina yıkıldı, yollar harap oldu. Bunun gibi çok büyük bir maddi kayıplar yaşadık. En acısı on binlerle ifade edilen canımıza mal oldu. Maddi kayıplar belki bir zaman sonra karşılanır, yıkılan yapılır, bozulan düzelir. Ya can kayıplarımız, onlar canımızı çok acıttı. Deprem bir afat ama onu felakete dönüştüren bizim ahlaksızlığımız. 

Bu ahlaksızlık hepimize ait. Birkaç müteahhit, denetçi ve mühendisi günah keçisi ilan edip suçlayıp yargılamakla bu günahtan kurtulamayız. Bu ahlaki kokuşmuşluğun, yozlaşmanın ve manevi dünyamızdaki tahribatın sorumluluğu hepimize ait. 

İnşallah bu felaket bir son ve yeni bir başlangıcın miladı olur ve aynı şeyleri yaşamamak için herkes taşın altına elini koyar ve görevini yapar. 

Deprem sırasında ve sonrasında da yurdum insanı fıtratının gereğini yaptı. Kimisi canını ortaya koyarak gecesini gündüzüne katarak depremzedelerin yardımına koştu, felaketin acısını, dindirmeye çalıştı. Devlet ve milletimiz yapabileceklerinin azamisini yaparak büyük bir yardımlaşma ver dayanışma örneği sergiledi. Bunu yaparken bazı yanlış ve hatalar da olmuş olabilir ki bunu felaketin boyutuna vermek lazım. Birileri çok abartıyorlar dese de konunun uzmanları bile en azından “Yüzyılın en büyük felaketi” diyerek işin boyutunu gözler önüne seriyor. 

Bunun yanında fıtratının gereğini olarak olayı provoke eden, yalan yanlış haberler paylaşarak çalışmaları aksatanlar, olaydan siyesi çıkar sağlamaya çalışarak siyasi rant elde etme peşine düşen çapsızlar. İşi göçmen nefretine dönüştürmek için “oturma organını” yırtan şahsiyet yoksunları. Devlet elinden geleni yaparak bütün eksiklikleri tamamlamaya cansiperane mücadele ederken “Devlet Nerede” Kızılay Nerede” “AFAD Nerede” diye ortalığı bulandırmaya çalışanlar. Yabancı uşaklığı kanına işlemiş olanlar başka ülkelerden gelen yardım ve kurtarma ekiplerini göklere çıkarıp (onlara da teşekkür ederiz çok güzel işler yaptılar, haklarını inkâr edemeyiz) kendi milli ekiplerine kara çalan hain ruhlular.

Bunların hepsini gördük. Deprem adeta turnusol kâğıdı gibi herkesin gerçek yüzünü bize gösterdi. Böyle durumlarda aklıma hep şu söz gelir: “Herkes damarında dolaşan kanın gereğini yapar. Birde akrep hikayeleri. Bunlardan derlediğin birkaç tanesini de sizlerle paylaşayım istedim. Siz bunlardan çıkarmanız gerekenleri artık çıkarırsınız. 

“Dervişin biri suya düşen akrebi kurtarmak ister. Elini uzatınca akrep sokar. Derviş tekrar dener, akrep yine sokar…

Bunu görenler dayanamaz ve dervişe: ‘İyilik yapmak istemene rağmen sana zarar veren akrebe halen ne diye yardım edersin' derler.

Dervişin cevabı ise manidardır…

Akrebin fıtratında sokmak var. Benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek ve merhamet etmek; o fıtratının gereğini yapıyor diye ben niye fıtratımı değiştireyim?”

“Bir gün Mevlânâ hazretlerine kötü huylu ve kötü tabiatlı kimselerden soruldu. Bunun üzerine şu ibretlik olayı anlattı: Bir gün bir akrep bir ırmağın kenarında dolaşıyordu. Bir kaplumbağa akrebin yanına gelip ona, ‘Burada ne yapıyorsun?’ dedi. Akrep, ‘Ben ırmağın öte yanına geçmek için bir çare arıyorum. Çünkü benim bütün yavrularım ırmağın öte yanındadır’ diye söyledi. 

Kaplumbağa da iyi yürekli ve yardımsever olduğu için onu en yakın bir akrabasıymış gibi sırtına alıp su üzerinde yüzmeye başladı. Irmağın ortasına gelince akrebin sokmak arzusu uyandı. Kaplumbağanın sırtına iğnesini dokundurdu. Kaplumbağa, ‘Ne yapıyorsun’ diye sordu. Akrep, ‘Hünerimi gösteriyorum. Sen bana iyilik edip yarama merhem oldun. Ben de sana iğnemi sokuyorum. Benim göstereceğim şefkat de ancak budur’ dedi. Bunun üzerine kaplumbağa hemen suya daldı. Akrep de boğulup gitti.’ 

Mevlânâ hazretleri bundan sonra şu beyitleri okudu: ‘Cahil, yakınlık gösterse de sonunda cahilliğinden ötürü seni incitir.’ Sonra da, ‘Ahmağın sevgisi, ayının sevgisine benzer. Onun kini sevgi, sevgisi kindir. Haydi kötü nefsi öldürün. Bu hususta ihmal göstermeyin. Onu diri bırakmayın. Çünkü o akreptir’ buyurdular.”

Aynı konuda bir başka öykü vardır: Akrep ile kurbağa arasında geçer. Hikâyeyi bilirsiniz...

Zamanın birinde, bir nehir kıyısında bir kurbağa yaşarmış... Bu kurbağa, nehrin diğer kıyısına hayvanları geçirir, onlara iyilik edermiş. Bir gün, bir akrep gelmiş... 

“Kurbağa kardeş, beni de karşı kıyıya geçirir misin” demiş... Kurbağa iyiniyetli ama, o kadar da saf değilmiş.

“Olur mu öyle şey?.. Sen akrepsin, ben seni nasıl karşı kıyıya geçiririm. Sen bana zarar verirsin” demiş.

Akrep, muhatabının “iyiniyetli ve yardımsever” olduğunu biliyor ya; “Sen beni yine de karşı kıyıya geçir, ben sana bir şey yapmam... Nasıl olsa ikimiz de suyun içinde olacağız!.. Sokarsam ikimiz birden boğuluruz” deyince, “kurbağanın aklına yatmış...

Doğru ya; böyle bir şey olursa ikisine de zarar gelecek... Sırtına almış akrebi... Tam nehrin ortasında iken, akrep kurbağayı bir güzel sokmuş... Kurbağa, akrebin zehrinden boğulurken, sormuş; 

“Neden?”.

Akrep ne desin; “Ne yapayım, huyum bu.”

Evet; akrebe, “Niye soktun?” diye sorulmaz!.. Huyu bu! Can çıkar, huy çıkmaz!..

Gerisini sizler anlarsınız artık…