Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Arzu ŞENEL


AKŞAMA NE YESEK?

AKŞAMA NE YESEK?


 

Pandeminin gölgesinde de olsa şükür kavuştuk Ramazan’a…

İlk sahur yapıldı, niyet edildi elhamdülillah.

Mübarek Ramazan’ın verdiği bir huzur ve sükûnet hakim…

İlk saatler güzel, öğleye doğru açlık bastırdıkça “Akşama ne yesek” “Akşama ne yapsam/ne yaptın?” soruları gündemimizi meşgul etmeye başlıyor yavaştan.

Çünkü sadece imsak/iftar arasında yaşıyoruz Ramazan’ı…

Belli saatlerde yiyip içmemekten öteye geçemiyor oruçlarımız.

Onbir ay boyunca tıka basa doyurduğumuz nefislerimizin başka ne derdi olabilir ki?

Hani Ramazan sosyalleşme ve yardımlaşma ayıydı..

Hani yoksul ve ihtiyaç sahiplerini anlayacak, empati kuracaktık..

Doyma değil doyurma ayıydı hani Ramazan?

Allahtan şu pandemi var da kurtulduk dolup taşan şımarık iftar sofralarından!

Allah aşkına hangi fakirin sofrasında önden bilmem kaç çeşit aperatif, üstüne birkaç çeşit çorba, etli tavuklu ana yemek üstüne de şerbetlisi, sütlüsü katmerlisi ayrı ayrı tatlılar var?

Bu sofralarla mı anlayacağız muhtaçları..?

Biz kimi kandırıyoruz ki?

Hakikaten biz niçin oruç tutuyoruz ki?

Geleneksel, yani ana babadan öyle gördük devam..

Biraz toplum baskısı..

Biraz da namaza abdeste üşenenler için kolaydan cennet kapısı..

Bu mudur!?

Akşama ne yesek değil de ne yedirsek diyebilsek ruhumuz da doyacak halbuki..

Oysa biz yedikçe acıkıyoruz…

Kaynar su içer gibi, içtikçe susuyoruz!

Kendi soframızı çeşit çeşit donatan ellerimiz, iş fitre/zekât vermeye gelince asgari tutarın üstüne vermeye gitmiyor..

Verme işine değinmeyeceğim fazla, sonra üzerine alınanlar çıkıyor tribünlerden!

Allah’a şükrede şükrede, nefsini şişire şişire garibanı dikip yardım kolilerinin önüne fotoğrafını çekenlere de biraz tefekkür edecek vakit nasip eylesin Rabbim bu Ramazan…

Öyle bir gitmeli ki kapılarına, Allah’ın memuru gibi, vazife icra eder gibi..

Lütuf gibi değil…

İnciterek değil.

Asıl benim ihtiyacım var sana gelmeye der gibi…

Çünkü Rabbim seni bulmamı emretti..

Seninle paylaşmamı emretti…

Senin payını getirmek benim borcum!

Sana borçlu kalmamak için gelmek zorundayım..

Getiren ben gibi görünsem de beni görme, çünkü sana gönderen Rabbin…

Rabbim bu şuurla birbirimize tutunmayı nasip eylesin.

Şu mübarek Ramazan bir nebze de olsa –hep ben- deyişlerden kurtarsın bizi…

Kendimizi çokça düşünme hastalığından.

Popülerleşmeyi sosyalleşme sanma hastalığından…

Müslümanız deyip gayrimüslim gibi yaşantılarımızdan…

Kalbimize inmeyen sözlerimizden…

Kalabalıklarda başka, tenhada başka münafık hâllerimizden…

Cennet/cehennem pazarlığı yapan samimiyetsiz, teslimiyetsiz kulluğumuzdan kurtarsın, arındırsın bizi Ramazan…

Öyle muhtacız ki buna…

Öylesine aç ki ruhlarımız…

Sahi ne doyurur şimdi bizi, akşama ne yesek???

 

Sürc-i lisan etti isek affola,

Kalın sağlıcakla…