1970'lerin başlarında Ordu İmam Hatip Lisesi'nde henüz Orta kısım öğrencisiydim.
Hocalarımızdan biri de vefat eden Ayşe Sevimli Hanım idi. Hocamız, Türkçe dersimize giriyordu. Bir kere her şeyden alanının uzmanıydı. Türkçe'yi ben onunla daha da sevdim.
Konuşması, mimikleri, ders işleyişi, öğrencilerine olan derin ilgisi ile müstesna bir öğretmenimiz idi. Şüphem etmiyorum ki, arkadaşlarım da benim gibi düşünüyorlardı.
Onun dersinde zilin çalmasını hiç istemiyordum. O kadar etkili ders işliyordu ki, dinlememek mümkün değildi. Öğrenciler arasında fark edilebilecek bir ayrımcılık yaptığına hiç şahit olmadım. Ancak, çalışkanlığı ve kişiliği ile kimi öğrencileriyle bilhassa ilgilenirdi.
Ses tonunu sınıfa göre ayarlamakta mahirdi. Ne rahatsız edecek kadar yüksek volümlü, ne de duyulmayacak derecede düşük sesli.
Tahtayı mükemmel kullanırdı. Yazısı gayet okunaklı idi. Daha çok ayakta anlatırdı dersini.
Benim için özel anlamı olan şu hatıramdan bahsetmeden bu yazımın eksik kalacağını düşünüyorum. Kısaca şöyle:
Bir çarşamba günü bize bir ödev verdi. Herkes bir sonraki çarşamba gününe kadar özgün bir hikaye yazacaktı.
Ben, o bir hafta içinde kurşun kalemle 17 sayfalık hayal ürünü bir hikaye yazdım. Başlık: "Leyla ile Fikret'in Aşkı".
O gün ve o saat geldi çattı. Yedi arkadaşımız hikayelerini okudular. Zilin çalmasına beş dakika kalmıştı. Israrla parmak kaldırmama rağmen, bana sıra gelmiyordu. Hocam, teneffüse son iki dakika kala Hoca Hanım beni işaret etti.
Okumaya başladım, henüz bir kısmını okumuştum ki, teneffüs zili çaldı. Ayşe Hoca Hanım, arkadaşlara isteyenlerin çıkabileceğini söyleyince, bir, iki dakikada benden başka sınıfta kimse kalmamıştı.
Masasında oturan Hocamız, benden devam etmemi istedi. Bitirdiğimde masasına çağırdı. Doğrusu tedirgin olmadım diyemem. Her halde, beni tekleyerek, hikayemi beğenmediğini söyleyecek diye geçti aklımdan. Masasına varınca, aynen şöyle dedi:
"Aferin Muzaffer.... İstikbal vadediyorsun... Yazmaya devam et.. Her fırsatta yaz, ama daha ziyade hikaye türüne önem ver."
Kanatlarım olsa uçacaktım adeta. Mahcup bir halde "Peki Hocam.." diyebildim.
Bu tavsiye, benim için bir işaret fişeği olmuştu. Onlarca kitap yazdımsa, sayısını bilmediğim makale, köşe yazısı, seriler yazdımsa, bunda merhume Hocamın payının ne kadar kıymetli büyük olduğunu anlatabilecek kelimeyi henüz bulamadım.
Cenâb-ı Hak, gani gani rahmet eylesin.