Bir halkın hayatından memnun olup olmadığını öğrenmek için sosyolog, ekonomist olmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Somut misaller üzerinden devam edelim:
Bir vatandaşı dinliyorum:
"Hocam, canıma tak dedi artık. Ne olacak bu işin sonu? Kırk küsur yaşındayım. 60'lık gibi saçım sakalım ağardı. Yaşamaktan zevk alamaz hale düştüm. "
"Geçmiş olsun?" dedim.
Derin bir ah çekip inler gibi devam etti:
"Köye çekileceğim. Tek çocuğum var; kaç zamandır iş arıyorum; ne mümkün. Kirayı bile ödeyemiyorum inanın. Hanım, kahrından hasta oldu. Geçinmek, imkansız artık."."
Dedim ki:
"Hiç bekleme. Yarınların garantisi yok. Her şey ateş pahası. Madem köyün var; pılını pırtını topla. Köye dön. Toprağın varsa, iyi, kötü geçinirsin. "
Adamın kararlı olduğu her halinden belli idi :
" İyi ki köyüm var. Ya olmayanlar? Allah onlara kolaylık versin."
Adamın azmini takdir ettim.
................................................
Öte yandan köyü olsa bile iki, üç dönüm kadar toprağı ancak olanlar ne yapabilir? Şehirde acı çekmeye devam eden, akşam eve iki ekmek götürememenin çaresizliği ile kıvranan on binlerce insan var, sadece bu şehirde..
Durum kötü. İnsanlar umutsuz. Ekonomik sefalet, aile ve toplumun geleneksel yapısını da bozuyor.
Yetkililer, buna bir çözüm bulmalı.
Bu sadece bir dilek. Doğrusu, çok da bir beklentim yok.
.................................................
Geçim derdinin insanın psikolojik ve manevi dünyasını derinden sarstığını hemen herkes bilir. Bir de işin böyle vahim bir tarafı var.
Durumu kurtaranlar, fukaraların semtinden bile geçmiyor diyenler doğruyu söylüyorlar. Eski komşuluklar, yok artık. Akrabalık sadece dillerde kaldı. İmece ruhu sizlere ömür..
Tek maaşlı emekliler ne durumda?
Fak'a yakalanan farelere benziyor diyebiliriz.
Bu başka bir yazı konusu.