Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Muzaffer GÜNAY


BATIL İNANÇ VE  HURAFELER İSLAM’IN NERESİNE DÜŞER?

BATIL İNANÇ VE  HURAFELER İSLAM’IN NERESİNE DÜŞER?


            Günübirlik kaynaşmalardan başımızı kaldırıp hurafelerin izini sürmeye çalışalım kısa da olsa.

            Yaptığım gözlemlerden, pek dindar kişilerin bile, hurafelere battığını, dinin özü ve ruhu ile hiç ilgisi olmayan bir çok batıl inanışı, haşa Allah’ın emriymiş gibi  harfiyen yerine getirdiğini tespit ettim. 

            Türbede kurban kesmek, mum yakmak, uyumak..

            Ölüden dilek dilemek.

            Adana taraflarında kadınların bir yatırın etrafında ellerini çırparak, “al sana göbek ver bana bir bebek” diye diye döndüklerini görmüştüm yıllar evvel.

            Su ve ağaç, İslam öncesi Türklerde kutsal kabul edilmekteydi.

            Ne yazı ki, bu gibi batıl inanç ve hurafelerin büyük kısmı Müslümanlık sonrasına da taşınmıştır.

            Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi’ne giderken Erzurum’un Pasinler İlçesi Ügümü köyünde, çevre halkının “Masrahac” adını verdikleri büyük bir ağacın etrafında dönerek tavaf yaptıklarını görünce ikaz ettiğini tarihler kaydetmektedir.

            Fal ve falcılara inanmak, Kur’an’da yasak olmasına rağmen, I. Ahmed’in falcılara büyük bir değer verdiği bilinmektedir.

            III. Mustafa, Alman İmparatoru II. Fredrick’ten Astroloji uzmanı (yıldız falcısı) isteyince, İmparator gönderdiği mektubunda şu ibretli öğütlerde bulunuyor:

            “İyi gelecek; yıldızların gösterdiği istikametten önce, ekonomik düzeyi yüksek halk, bayındır vatan, iyi yönetim, kuvvetli ordu ve değerli devlet adamları ile mümkündür.”

            Hıristiyan İmparator, elbette doğruları söylüyor. Kime söylüyor? Tüm yeryüzü Müslümanlarının Halifesi’ne!.. Eyvaahh, veyl..Akıllara ziyan..

            Şark Birlikleri Kumandanı Gözlüklü Mustafa Paşa, arazi keşfi ve tespiti yaparken, yöre halkının Aşkale’nin güneyindeki Ducuk dağlarında büyük ağaçlara ve korkunç kayalara taptıklarını belirtmektedir. Bunların hepsi müslüman (?!)..

            Evliya mezarı toprağının şifalı olduğu inancı, acaba İslam’ın neresinde var?

            Bu ne menem bir Müslümanlık anlayışıdır birader?

            Eyüp Sultan Camii sebilinin bütün muslukları kesintisiz akmalıymış. Hiç kapatılmamalıymış. Neden mi efendim? Evde kalan kızlar, durmaksızın akan muslukların başında bir müddet kalırlarsa nasipleri çıkarmış. 

            Cenazeye alkış tutmak, müzik çalmak ve çelenk getirmek gibi yeni zaman hurafeleri ise beterin beteri..

            Hele daha çok para koparmak ve ölü sahibinin gönlünü etmek için bazı imamların yaptıktları “ÖLÜYÜ AKLAMA” seramonileri, karamizah tadında çağcıl bir hurafe olarak 

İslamiymiş süsü verilen hurafeler dizinindeki yerini aldı. Kimse bir daha sökemez yerinden.

            Her biri küçük bir ev görünümünde yapılan kabirlere ne demeli?

            Ya mezar taşlarına yazılanlar.. Kadere ve Allah’a isyan içeren ağıtlar,s itemler..

            Behlül DÂNÂ’ya biri gelip:

            “Oğlum öldü, kabre gömdük, mezar taşına ne yazayım? Diye sormuş.

            Behlül, ince zarif ve hakikaten ibretlik bir nasihatta bulunmuş:

            “Şöyle  bir şey yaz: DÜN ALTIMDA OLAN ÇİÇEKLER, BUGÜN ÜSTÜMDE YEŞERDİ.

            Ey yolcu! Anla ki, şu toprak günahlardan gayri her şeyi örtmektedir!..”