Bugün, 28 Nisan 2024 Pazar

Muzaffer GÜNAY (AŞK HİKAYELERİ)


BEN KÖY KIZI DEĞİLİM  (2)

UNUTULMAZ AŞK HİKAYELERİ


 

            Bebeğin cinsiyeti kız idi. Adını Fidan koyarlar. Çok güzeldi Fidan Bebek. Tıpkı annesi gibi. Gün boyunca arada bir boşluğa düşen Hüsniye Hanım için bu problem de  bitmişti. Fidan bebek, annesi için dünyanın en tatlısı idi. Keza Dursun Bey için de… Akşam olmasını iple çeker olmuştu ilk yavrusu doğduktan sonra.

            İki yıl geçmiş, geçmemişti ki,  bir kızları daha olur. Onun adını da Elif koydular. Hüsniye Hanım için zor günler başlamıştır bundan böyle. Aralarında sadece iki yaş fark olan bebeler, Canlıoğlu ailesinin maskotu olmuştu amiyane tabirle. Hanelerine ayrı bir neşe gelmişti. Çok mutlu idiler.

            Kader, ağını örmekte tereddüt etmez. Dursun-Hüsniye çiftinin üçüncü çocukları gözlerini açar dünyaya.  Enteresandır, sanki ilk çocukları doğmuşçasına sevinçten şükür namazı bile kılarlar. Nitekim Fidan ve Elif doğduğunda da  ihmal etmeyerek şükür namazlarını eda etmişlerdi. Üçüncüsü de kızdır. Ortaklaşa kararla ona da Selda ismini uygun görürler. Dahası, bir Hoca Efendi’nin telkini ile Selda adına Akika kurbanı keserek etin tamamını bir Kur’an kursuna bağışlarlar.

                                   ************

            Zaman yerinde durmaz, bir akar su gibidir ; bir dakika dahi  mola vermeden ilerlemeye devam eder. İşin aslı şudur ki, İlahi İrade, böyle takdir etmiştir.

            Fidan 16. Elif 14.  Selda da 12. yaşını sürmektedir. Gençliğinin ilk evresinde olmasına rağmen Fidan, güzel bir kız olması itibarı ile sokağa çıktığında kimi gençlerin ilgisini üzerine çekiyor, fakat, katiyyen duruşundan, hanım hanımcıklığından taviz/ödün vermiyordu. Öte yandan peşinden koşturan gençlerin çoğunu yakından görse de tanımazdı büyük ihtimalle.

                                   **************

            Dursun Bey’in işleri tıkırında idi. İyi para kazanmaktadır. İnşaat sektörünün büyükleri dahi zaman zaman kendisini çağırıp, büyük, büyük işler vermektedirler. Çok kısa bir zamanda hem de dışarıdan gelmesine rağmen, piyasanın aranan müteahhitleri listesine girmiş olmayı Allah’ın bir lütfu olarak kabul ediyordu genç Müteahhit..

            Bir günün öğle vaktidir. Dursun Bey, hayli kabarık dosya dolabından birini çekerek çalışma masasına bırakır. Daha koltuğuna oturmamıştır ki, sabit telefon çalar.

            Ahizeyi kulağına tutarak, karşıdaki ile konuşmaya başlar.

            -Alo!..

            -Merhaba Dursun, ben Mehmet Ali.

            -Dayıoğlu sen misin ?, sürprizin kralını yaptın. Buyur, dinliyorum.

            -Uzatmadan söyleyeyim. Memlekete dönmelisin.”

            Kısa bir sükuttan sonra:

            -Düşünmüyorum.

            -Ama seninle güzel işler çıkaracağız. Oluk gibi para akıtacak işler. Beni anladın mı ?

            - Anlasam da, anlamasam da bir şey değişmeyecek. Çok memnunum buradan.

            Beklediği cümleler değildir, Dursun Bey’in cümleleri. Ne olursa olsun ikna etmeye kara vermiş olduğu için öfkelendiğini belli etmeden, sakin sakin konuşmayı sürdürür Mehmet Ali :                                                            

            -Beni iyi dinlemelisin Halamın oğlu, ciddi bir ihale açılacak yakında. Üç, bilemedin dört ay sonra, deli para kazanacağız, istersen yarın, öbür gün de görüşebiliriz, nasıl dersen öyle…

              (devamı gelecek sayıda)