Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Arzu ŞENEL


BİLMEK BAZEN…

BİLMEK BAZEN…


 

Bilgiye ulaşmanın en kolay olduğu çağdayız kuşkusuz.

İşimize yarayan, yaramayan pek çok şey duyuyor, öğreniyor hafızamıza alıyoruz her gün…

Eksikliğinin hiçbir noksanlığa sebebiyet vermeyeceği bir dolu şey yüklüyoruz belleğimize.

Ve biz istesek de istemesek şişede durduğu gibi durmuyor…

Kimini sarhoş ediyor insanlardan daha fazla şeye dair cümle kurabiliyor olmak, her konuda iki çift söz sahibi olmak.

 

Kimini hasta ediyor…

Kendini dinliyor, kendinde arıyor her duyduğunu…

 

Bilgi pek azını âlim yapıyor sahiplerinin, çoğu zalim oluyor…

 

Çünkü her bilgi beraberinde sorguyu/sorgulamayı getirir.

Bilmediğinizi mukayese edemezsiniz…

 

Mideniz ağrıdığında, mideniz ağrıyordur.

Ama bir gün evvel mide kanserine ilişkin bir yazıda semptomlar arasında ağrı yer alıyorsa artık sadece mideniz değildir ağrıyan.

 

Zihniniz ağrır, ruhunuz ağrır, canınız sıkılır ve bu can sıkkınlığından etrafınızdakiler de payını alır…

 

Pazardan yamuk yumuk içi boş bir domates aldığınızda, şekilsiz bir domates almışsınızdır.

Ama hormonlar, zirai ilaçlama ve genetiği oynanmış domatesler üzerine kulaktan dolma biraz bilginiz varsa eğer eve giren bir domatesten çok daha fazlasıdır…

Domatesten yemek yapıp yiyemezsiniz.

GDO’lu ürünlerle ilgili ev ahalisine uzun uzun nutuklar atarsınız.

Ve en netice domates sizi yer…

 

İnsan ilişkilerine ilişkin birkaç kitap okuduktan sonra artık herkesi sorgulamaya başlarsınız.

Tipolojisini çıkarır, karakterize edersiniz.

Kodladığınız her bilgiyi insanlar üzerinde arar, bulunca bir teşhis bulamayınca başka bir teşhis koyarsınız…

 

Hatta bilgi insanı o kadar esir alır ki bazen, bilginin sahibini bile sorgularsınız.

Yaratıcıyı…

 

Kontrolsüz bilgi insanı fıtrattan hızla uzaklaştırır.

Basit yaşayamazsınız artık.

Ve çoğu zaman mutlu olmaya vaktiniz kalmaz sorgulamaktan…

 

Yorulursunuz…

 

Buradan bilgiye karşı olduğumuz gibi yanlış algı oluşmasın.

 

Tıpkı yemek gibidir bilgi dediklerimiz.

İhtiyacımız kadarı yaşatır, fazlası önce hasta eder, sonra biraz süründürür, sonra da öldürür…

 

Bilinçaltımıza kodladıklarımıza, kalıcı hafızamıza aldıklarımıza dikkat edelim.

 

Çoğu zaman tek ihtiyacımız olan şifa kaynağı olur olmaz bilgiler değil, masmavi bir gökyüzünü izlemek veya birkaç saat dalga seslerini dinlemek olabilir…

 

Bilgelik, bilgi yığınlarının altında kalarak kazanılmaz.

 

Yazıyı okuyup gözünüzü birkaç dakika kapatsanız, zihninizin o birkaç dakikada ihtiyacınız olmayan ve hep daha fazla ve hızlı düşünmenize sebep olan şeylerle dolu olduğunu görürsünüz…

 

Ya da sadece ben mi öyleyim, yanılıyor muyum?

 

Abur cubur okumaktan, abur cubur izlemekten ve dinlemekten vazgeçin…

 

Üçüncü sayfa haberlerini okumasanız, eşini otuz yerinden bıçaklayan adamı izlemeseniz, itikadı bozuk bir hocayı dinlemeseniz hiçbir şey kaybetmezsiniz..

 

Silme tuşumuz yok, belleğinizin kıymetini bilin..

 

Sürc-i lisan etti isek affola…