Söze nereden ve nasıl başlayacağım bilmiyorum. Bazen kelimeler ve cümleler kifayetsiz kaldığı gibi, yazarken insanın kaleminin ucunda düğümleniyor. Durumu kurtarmak için acaba diyorsunuz, ne yapabilirim diyorsunuz. Bir şey yapamadığınız durumlar oluyor.
Bela, musibet, afet, felaket ve diğer yaşanan olumsuzluklar birlik, beraberlik, dayanışma ve fedakarlıklarla bertaraf edilir, aşılır. Yaralar birlikte sarılır. Mağdur, çaresiz ve sahipsiz olanlara böylece fedakârlık yapılarak sahip çıkılır. Böylece insanların dertlerine derman olunur.
Bunun en son örneğini son yaşadığımız deprem ve sel felaketlerinde gördük ve gösterdik. On tane ilimiz belki de tarihin gördüğü en büyük yıkımı yaşadı. Devlet, millet ve uluslararası kuruluşlar el birliği ile yaraların sarılmasına gayret gösterdi. Herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı, yıkıma uğrayan ve her şeyini iki sarsıntı ile toprağın derinliklerine gömen insanların yardımına yine insan olanlar koştu.
Fakat öyle bir belhüm adal’lar (aşağıların aşağısı) ortaya çıktı ki felaketten rant devşirmeye kalktı. Öyle aşağılıklar çıktı ki felaketten siyaset devşirmeye ve buradan iktidar çıkarmaya heveslendiler. “Kasap mal, keçi can derdinde” denir ya onlar bunun peşinde idi. Milletimiz orada canı ile malı ile kardeşlerinin yardımına koşanları da gördü. Yukarda bahsettiğim rezilleri de gördü.
İnandığınız davalar da inanmış insanların birlik, beraberlik, fedakârlık, samimiyet, ihlas ve adanmışlıkları ile yükselir ve başarıya ulaşır. Eğer davanıza sahip çıkmazsanız hak davanızda bile batıllara yenilmek durumunda kalırsınız. Sonra da kendi hatalarınızda değil de başka sebeplere arayarak mağlubiyetiniz onlara bağlarsınız.
Sizi, duygularınızı, düşüncelerinizi, inançlarınız ve davanızı sahiplenen insanlara sahip çıkmazsanız, davanıza da sahip çıkacak kimse bulamazsınız. Eğer tarihe bakarsanız bunun pek çok örneklerini görmeniz mümkündür. Yakın tarihimizde de buna en güzel örnekler Ali Şükrü Bey (bir suikasta kurban gitmiştir), Mehmet Akif Ersoy (yokluk ve fakirlik içinde ölmüştür), Adnan Menderes ve arkadaşları ( demokrasi uğrunda şehit edilmişlerdir), Turgut Özal ( ölüm nedeni bile belli değildir) Muhsin Yazıcıoğlu ( Kaza süsü verilmiş bir suikastla şehit edilmiş ve hala failleri belli değildir) Necmettin Erbakan Hocamız ( siyasi mücadelesinde karşılaştığı engellemeler, uğradığı hakaretler ve kurduğu partilere uygulanan muameleler)’ dır.
Bütün bunları neden gündeme getirdim isterseniz şimdi de oraya geleyim. Bu pazar yani 19 Mart 2023 günü Ülke genelinde İmam-Hatip Mensup ve Mezunlarının sabah namazı buluşması vardı. Buluşmanın ana teması; son zamanlarda yaşadığımız tabii afetlerde hayatını kaybedenlere rahmet dilemek, yaralılara şifa duası etmek ve bu tür afetlere tekrar uğramamak için Allah’a yalvarmaktı. Her ilde farklı bir mekân (Camii) seçilmiş ve sabah namazında orada buluşulması ve namaz ardında da dua edilmesi programlanmıştı.
Ordu’da da sabah namazı buluşması için Yalı Camii seçilmişti. Sözüm ona bütün imam-hatipler bir raya gelecek ve dua edecekti. Ben imam-hatipli değilim. Bunu derken imam-hatip lisesinde okumadığımı söylemek istedim. Bizde bir Müslüman olarak böyle bir etkinliğe katılmak için üzerimize düşeni yaptık ve sabah namazı için Yalı Camii’nin yolunu tuttuk.
Giderken de acaba arabaya park yeri bulabilir miyiz diye de düşünmeden edemedik. Hatta beraber gittiğim arkadaşım camide yer bulabilir miyiz diye düşünmüş. Öyle ya böyle önemli bir etkinliğe katılanların çok olması kadar normal bir şey olabilir mi? İlimiz merkezinde üç tane İmam- Hatip Lisesi, 6-7 tane İmam-Hatip Ortaokul, buralarda görev yapan onlarca öğretmen, öğrenim gören yüzlerce öğrenci var. Bu okullardan mezun binlerce öğretmen, imam, din görevlisi, öğretim üyesi var. Bunların çok cüzi bir miktarı gelse cami kifayet etmez.
Namaza 5-10 dakika kala camide yerimiz aldık, biz geldiğimizde toplasan, çarpsan 30 kişi ancak var. Müezzin kamet getirip namaza başlayacağımız zaman koca camide iki saf olabildik. O da olsa olsa 50-60 kişi. Hepsi de bildik simalar ve yaşları da çoğunun 60’ın üzerinde. 15-20 tane de gencimiz var ki Allah onlardan hoşnut ve razı olsun.
Hani İmam-Hatiplerde görev yapan idareciler, öğretmenler ve öğrenciler, hani onların duyarlı velileri. İmam-Hatipler kapatılmasın diye nara atıp zırlayanlar. Yoksa pazar sabahı tatlı uykularından vaz geçemediler mi? Yazıklar olsun. Bence bu okullar derhal, hemen kapatılsın. Böyle bir günde sahada olmayan İmam-Hatiplileri ben neyleyim. Zaten okulların eğitim, öğretim, öğretmen ve öğrenci profili içler acısı. Birde böyle durumlarda da duyarsız kalıyorlarsa kapatın gitsin.
Bu kafa bizde iken bize daha çok bale ve musibet isabet eder.
İçimden geçenleri buraya dökebilsem neler söyleyeceğim de… Neyse…