Çoğu zaman dilimize pelesenk olan bir söz vardır ve her konuda bilgiçlik taslayan konuşan olduğu zaman onu tahkir etmek için kullanırız ve deriz ki: “Ağzı olan konuşuyor.” Ağzı olup konuşanlar Osmanlı ile ilgili yarım yamalak bir bilgisi vardır ve Osmanlı ve padişahlarla ilgili olarak ağzına geleni konuşur. Çoğu da Osmanlı ile ilgili bir araştırma yapmamış, bir kitap okumamış ve sadece kulaktan dolma bilgi ile hüküm verir.
Kiminin aklına Osmanlı deyince “Harem hayatı”, kiminin aklına “padişahların zenginliği”, kiminin aklına “zalimliği”, kiminin aklına “Osmanlının yayılmacılığı”, kiminin aklına “kardeş katli”, kiminin aklına “istibdat” gelir. Gelirde gelir ama hiç kimse neden, niçin sorularını sorarak araştırma gereği duymaz.
Hele bir kesimin “Osmanlı düşmanlığı” tavan yapmıştır, düşmanlarımızın ağzı ile konuşup bize bu toprakları emanet eden Osmanlıya onlardan daha fazla düşmanlık ederler.
Her tarihi olay o günün şartları içinde objektif olarak değerlendirilmelidir. Bugün sıcacık evinde oturup olayları o gözle değerlendirirseniz, yanlış denizlerde yanlış kulaç atmış olursunuz. Her ferdin, milletin ve devletin doğruları olduğu kadar yanlışlarının da olması muhtemeldir. Yiğidi öldürmeli ama hakkını da vermeliyiz.
Osmanlı tarihini ve padişahların hayatlarını incelerseniz bize örnek ve ibret olacak çok yönleri vardır, biz onları kulak arkası edemeyiz. Bir öğrencim her zaman şunu söyler: “Ben Mehmet Ali Hoca tarih dersimize girinceye kadar Abdülhamit Han’ı “Kızıl Sultan” olarak biliyordum. Ne zaman ki derslerimize hocamız girdi ve ben o zaman Abdülhamit Han’ın “Kızıl Sultan” olmadığını öğrendim der.
Geçmişi karalayarak, küfrederek bugünü aklayamaz ve kurtaramazsınız. Ne yazık ki bize Cumhuriyet döneminde Osmanlı’ya küfrettirerek bugünün başarısızlıklarını örteceklerini zannettiler. Ama bir şey var ki gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Ve bugün yıllarca bize anlatılan Abdülhamit Han’la gerçek Abdülhamit Han’ın çok farklı olduğu gerçeği sırıtmaya başladı.
Aşağıdaki olayda bunun en basit kanıtlarından biri. Buyurun okuyun:
Sultan II. Abdülhamid Hân zamanında Yavuz Sultan Selim’in türbedarının hanımı hamiledir ve bir gün canı kiraz çeker, kocasına der ki:
“Canım çok kiraz çekti bana biraz kiraz alabilir misin?”
Adam çarşıda köşe bucak kiraz aramaya koyulur. Mevsimi olmadığı için, çok pahalıdır. Bir türlü parasını toplayıp kiraz parasını bir araya getiremez. Döner dolaşır türbeye gelir. Kabrin yanı başında oturur ve sandukaya dokunup der ki:
“Ey büyük İslâm padişahı, cihan şahı! Onca senedir hizmetini görürüm ama bir himmetini görmedim.”
Daha sonra evine gider ve karısına alamadığını söyleyince karısı biraz üzülür hâliyle. O sabah kapıya iki asker gelir ve faytonu göstererek; “Sultan Hazretleri seni huzura bekler.” derler. Adam bir an tereddüt eder içinden. Emri tebliğ eden asker fazla sabırlı değildir.
“Efendi, efendi ne durursun? Sultanın emrini tebliğ ederim sana!”
Türbedar bakar ki ağırdan almanın zamanı değil. Çaresiz faytona atlar, sarayın avlusuna giderler. Hemen huzura alırlar türbedarı. Sultan Abdülhamid Hân, türbedarı tepeden aşağı bir süzer. Sonra, yumuşak bir eda ile sorar:
- Ceddim Yavuz Sultan Selim Hânın türbedarı sen misin?
- Evet Sultanım!
- Söyle bakalım dün türbede neler oldu?
- Bir mesele olmadı sultanım.
- Bir meselen olmalı?
Bir anda zihninden bir sürü şey geçer. Acaba Sultan neyi sormak istiyor. Hangi derdimi soruyor? Şaşırarak der ki:
- Sultanım bir şeyler olmadı, bir derdim de yoktur.
Abdülhamid Hân, sesini yükseltir hem de sertleştirir.
- Türbedar Efendi! Dün dedemden ne istedin?
İster istemez hadiseyi anlatır:
- Sultanım, zevcem hâmile. Benden kiraz istedi. Çok pahalı olduğu için alamadım. Bunun için de velinimetim Sultan Selim Hânın sandukası yanında kendi kendime söylendim.
Ortalığı bir sessizlik kaplar. İki tarafta da derin tefekkür.
Sultan Abdülhamid Hân, söylenmeye başlar:
- Dedem sabaha kadar beni rahatsız etti. Al şu bir kese altını, bir daha da böyle şeyler için dedemi rahatsız etme!
Emir subayına döner der ki:
- Türbedarın maaşı iki misline çıkarılsın!..
Bize anlatılanla buradaki birbirine uyuyor mu? Takdir sizlerin… Biz yukarıdaki Osmanlıdan dolayı “Osmanlı Torunuyuz”. Sizi bilmem…