Bir varmış, bir yokmuş, köylerin birinde bir adam varmış.
Bu adam, eşeğiyle yük taşırmış.
Bir gün, eşeği ile pazara inmiş. Satacağını satmış, alacağını almış. Köyüne doğru yola çıkmış. Derken, bir otlağa gelmiş. Adam, karnını doyurması için eşeğini bu otlağa bırakmış.
Eşek, çok sevinmiş. Otları iştahla yemiş. Karnını bir güzel doyurmuş. Karnı doyunca, boylu boyunca çayırların üzerine uzanmış. Adam, eşeğinin yattığını görünce, yiyeceğini çıkarıp yemek istemiş. Ama bu sırada kırk haramilerin baskınına uğramış.
Neye uğradığım şaşıran adam kaçmaya başlamış. Kaçarken, ardına dönüp eşeğine seslenmiş:
- Çabuk kaç, kurtar kendini! Sana dayak atarlar, canını yakarlar, acımazlar...
Eşek:
- Bunları neden söylüyorsun? Demiş. Adam:
- Ne biçim konuşuyorsun öyle? Benim eşeğim değil misin sen?
- Evet, senin eşeğinim.
- Öyleyse neden sözümü dinlemiyorsun?
Eşek:
- Ne fark eder ki?
- Sevgili eşeğim. Galiba sen aklını yitirmişsin.
- Hiç de öyle değilim.
- Öyleyse, bana karşı geliyorsun.
Eşek:
-Ey vefasız sahibim! Bana haramilerden kaç, canını yakarlar diyorsun. Semer mi vuracaklar? Sen zaten vuruyorsun. Sopa mı atarlar? Sen zaten her zaman dövüyorsun! Ha sen, ha haramiler... Benim için ne fark eder?
Adam, söyleyecek bir şey bulamamış. Eşeğin gelmeyeceğini görünce, çekip gitmiş.
Sahibini dinlemeyen eşek, sahibinin ardından uzun uzun anırmış...
(Avrupa Masalı)