Bugün, 2 Ağustos 2025 Cumartesi

Olgun YÜKSEL


ÇİN ve TÜRKLER

ÇİN ve TÜRKLER


M.Ö. 1600 yıllarında yazılı kaynaklarıyla halen dahi devlet formunda varlığını en uzun süre devam ettiren Asya’nın ve Dünyanın en büyük devletlerindendir. Tarihinin yaklaşık 2900 yılını Türk boylarıyla mücadeleyle geçirmiştir. Türk tarihinin Orhun yazıtlarından önceki en eski yazılı kayıtlarına Çin kaynaklarında ulaşılabilmektedir. Büyük Hun İmparatorluğu Ordusunun kuruluşunun M.Ö. 209 olarak kabul edilmesine de yine Çin kaynaklarına dayandırıyoruz. Hâlbuki Çin ve Türk tarihi birlikte başlayan bir tarih olmasına rağmen Çin yazılı kaynaklarıyla Türk tarihinden ayrışır. Maalesef kayalara çizilen Türk Tamgalarının tarihlendirilmesinde 7 bin yıl gibi oldukça uzun bir süre geriye gidilmesine rağmen atalarımızın yazılı kaynak bırakmaması nedeniyle başka ulusların kaynaklarından bir şeyler yakalanmaya çalışılıyor. Hunlardan daha eski İskitler hakkında sadece arkeolojik kazılardaki buluntular üzerinden varsayımlar üretilebilmektedir. Türk tarihinin en eski orijinal yazılı kayıtları Orhun Abideleridir. Kayalar üzerine nakşedilen yazıların muhtemelen yazıldığı ve taşların dikildiği tarih M.S. 732-735 yıllarıdır. Orhun Abidelerinde Çinliler hakkında neler yazıyor? Günümüz Türkçesiyle Bilge Kağan yazıtından bazı alıntılar yaparak aynen aktarıyorum.

 “…Ersinlere kadar sefer ettim. Tibet’e bir kez bile varmadım. Batıda Sır Derya’yı geçip Temir Kapıg’a kadar sefer ettim. Kuzeyde Yer Bayırkuların topraklarına kadar sefer ettim. Bu kadar yere sefer ettirdim. Ötüken dağlarından daha iyisi kesinlikle yokmuş. Ülke kurulacak topraklar Ötüken dağlarıymış. Burada hüküm sürüp Çin halkıyla ilişkileri düzelttim. Çinliler altını, gümüşü, ipeği, ipeklileri ihtiyaçtan fazlasıyla öylelikle verirler. Çin halkının sözleri tatlı, ipeklileri yumuşakmış. Tatlı sözle, yumuşak ipeklilerle kandırıp uzaktaki halkları bu şekilde kendilerine yaklaştırırlarmış. Yakına yerleştikten sonra da gereken kötülüğü orada düşünürlermiş. Bilgili ve yiğit insanları ilerletmezlermiş. Bir kişi suç işlerse bütün kavmini, halkını, akrabalarına varıncaya kadar öldürmezlermiş.

     Çinlilerin tatlı sözlerine, yumuşak ipeklilerine kanıp Türk halkından bir çoğunuz öldünüz. Türk halkı, mutlaka öleceksin! Güneye Çugay dağlarına, Tögültün ovasına yerleşeyim dersen, Türk halkı, mutlaka öleceksin. Kötü insanlar şöylece akıl verirlermiş: “Uzakta isen Çinliler ipeklinin kötüsünü verirler, yakındaysan ipeklinin iyisini verirler” diye öğretirlermiş.Cahil insanlar, bu sözleri ciddiye alıp yakınlaştığınızda çoğunuz öldünüz. Oralara gidersen, Türk halkı mutlaka öleceksin. Ötüken topraklarında yaşayıp sağa-sola kervanlar gönderirsen hiç sıkıntıya düşmeyeceksin. Ötüken dağlarında yaşarsan kurduğun ülke sonsuza değin ayakta kalacaktır. Türk halkı, toksun. Acıkacağını ya da doyacağını düşünmezsin. Bir doyarsan, tekrar acıkacağını düşünmezsin. Böyle olduğun için seni beslemiş olan hakanının sözlerini dikkate almayıp her yöne gittin. Oralarda tamamen yok oldun, tükendin. Geride kalanlarınız yarı ölü yarı diri her yere gidiyordunuz. Tanrı lütfettiği için, benim de talihim olduğu için kağan olarak tahta çıktım. Tahta çıktıktan sonra yoksul ve fakir olan halkı tümüyle bir araya getirdim. Yoksul halkı zengin ettim, az olan halkı çoğalttım...”

     Değerli okurlar, uzun olmasa  Kül Tigin ve Tonyokuk yazıtlarından da alıntılar yapmak isterdim. İlerleyen günlerde Çin konusuna devam etmeyi düşünüyorum.  Çin bundan sonraki nesillerin en büyük sorunları olarak 21. Yüzyıl dahil, gelecek yüzyıllarda, başta Türk Milletinin olmak üzere diğer uluslarında belalısı olacağından tarihin tekerrürü olarak tezahür edeceğinden hiç şüphem yok.

    Göktürkler, ilerleyen yüzyıllarda Budist inancına geçerek Çinlileşerek asimile olmuşlardır. Çinlilerin en büyük yetenekleri bırakın hâkimiyet altına aldıkları ulusları, kendilerini hakimiyeti altına alan ulusları da kendilerine benzeterek Çinlileştirip İmparatorları da Çin İmparatoru haline dönüştürmeleridir. Çin toprakları en son Moğollar tarafından istila edilerek hâkimiyet altına alınsa da Cengizhan’ın bizzat yönetmesi için atadığı başbuğlar yönettikleri bölgelerde Çinlileşip Çin hanedanlıklarına dönüşmüşlerdir.

     Çin’in günümüzde diğer devletlere ulaşma ve ekonomilerini hâkimiyet altına alma yöntemlerinde yazıtlarda yazılanlar ile hiçbir farkı yoktur. Küreselleşen Dünya’nın tüm alanlarına nüfuz ederek ulaştıkları toplumların kaynaklarını Batı’nın zorbalıkla ele geçirmelerinin aksine onlar bir şekilde yumuşak güç kullanarak ele geçirmektedirler. Sonuç olarak batılılar gibi onlarda sömürmek ve kendi ülke halkının refahı için tüm kaynakları elde etmeye çalışmaktadır. 2020 yılında ihracatı 2 Trilyon 561 Milyar dolar, ithalatı ise 2 Trilyon 56 Milyar dolardır. Yaklaşık 507 Milyar dolar cari fazla vermiştir.

     Çin, 2020 yılında Türkiye’ye 20 Milyar dolarlık ihracat yaparken 4 Milyar dolar ithalatı vardır.  2021 yılında ise Türkiye’ye ihracatı 30 Milyar doları aşarken, Türkiye’den ithalatı 5 Milyar doları ancak bulmaktadır. Bu rakamlar Ülke kaynaklarımızın resmen Çin tarafından sömürüldüğünün açık kanıtıdır. Çin’in ürettiklerini kendi ülkemizde üretmeye başlamaz isek bu oranların dengelenmesi mümkün değildir.  En büyük sorunumuz parçalarını Çin’den alıp montajlayıp, türk ismini vererek ülkemiz pazarına sunuyoruz.

    Yeni Dünya Modelinin yönetim tarzı ve dijital tam kontrol sisteminin yani dijital çağın uygulandığı ilk pilot bölge Çin’dir. Bugün Çin’de ne yaşanıyor ise yakın gelecekte biz dâhil tüm Dünya’ya dayatılacak olan sistem Çin modelidir. Bunun adı yeni otoriter Komünist sistemdir. Aslında tamamen faşizmdir. Tüm Dünya’da yükselmekte olan otokritik faşizme geçişin sancıları maalesef acı ve kanlı cereyan ediyor. Başarıp başarmamaları tüm ulus devletlerin küresel sermaye güçlerine karşı savaşmalarındaki kararlığa bağlıdır. Ülkelerin adı artık bir şey ifade etmiyor. ABD dediğimizde hangi ABD’yi kastediyoruz veya hangi İngiltere ya da hangi Türkiye diyerek ayrı ayrı tanımlamak zorundayız. Finansal sistemin değişimi için Dünya’ya dayatılan büyük kaos, pandemiden, büyük savaşlara evrilmeye başladı. Eğer uluslar kendilerine dayatılan beceriksiz yöneticilerden kurtulamazlar ise Dünya hiç doğru yere gitmiyor demektir. Bu sürecin tetiklenmesinde ABD tez, Çin ise anti tez olarak sunulmaktadır. Türk Dünyası olarak zor olsa da tezimizi de, anti tezimizi de kendimiz yazmalıyız. Atlantik bloğu ya da Avrasya bloğu gibi seçenekler yerine Türk Bloğu olmayı başarmak zorundayız. Başka da şansımız yoktur. Kalın sağlıcakla…