Bendeniz yazarım. Şiirden anlarım birazcık; fakat şair değilim; çünkü fıtratımda şair olmak için gereken maya yok… Ayrıca şiir yazmak başka, az,çok şiirden anlamak daha başka bir özelliktir kanaatime göre. Bu minvalde şiirden yarım-yamalak da olsa anladığımı söylemek isterim.
Bu köşe yazısının konusunu, TÜRK ÇOCUK EDEBİYATI ŞAİRİ GÖKHAN AKÇİÇEK ve ŞİİRLERİ olarak seçtim. Çok mühim bir konu olduğunu düşünüyorum. Biliyorum ki, Akçiçek ile alakalı yazmak sahiden müşkül geliyor bana…Fakat yakın arkadaşım olması münasebetiyle kendisinin şiir poetikası ve şiir anlayışı hakkında az,çok değerlendirme yapabileceğimi düşünüyorum. Bu bağlamda şöyle bir cümle kurmak sanırım isabetli olacak:
Akçiçek, yaşı altmış iki olmasına rağmen, yüreğinin bir yarısını çocuk olarak korumayı başaran ve dahası kesintisiz sürdüren nadir şairlerden biridir. İşe bu öznel kişiliği ile Türk Çocuk Edebiyatı’nın yıldızı hiç sönmeyecek şairlerden biri olarak anılmayı sürdürecek Akçiçek.
Daldan dala atlayan bir şair olmayı değil, çocuklar için yazmayı temel ilke olarak şiir anlayışının odağına yerleştiren bir şairdir çünkü.
Şiirlerinin kendine mahsus metaforlarla oldukça özgün bir içerik arz ettiğini düşünüyorum. Bir örnek vermek yerinde olur:
Arefe günü vitrinleri
Seyre dalan çocuk
Sergilenen giysileri
Kendi üstünde sanır.
Gögzgöze gelince
Alçıdan yaşıtıyla
İçinden geçenlerden utanır.
((İnce Hüzünler Senfonisi, s.42)
‘Alçıdan yaşıtıyla” dizesi, şairin kendine mahsus metaforik bir dizedir.
Bu mısraların kağıda dökülmesi için doğuştan şair ruhlu olmanın dışında başka bir yol, yöntem olmadığını işin ehli olan herkes bilir.
Bir örnek daha verelim:
MAVİ RÜYA
Deniz kabukları ve
Çiğdemler saklıyorum
Yastığımın altında
Uyuyorum.
Ellerim denize değiyor,
Kuş isimleri yazıyorum
Kumlara.
Mavi sulara
Gölgemi düşürüyorum,
Kumdan evler yapıyorum
Martılara.
Dalgalar ayaklarıma vuruyor
Uyanıyorum.
Çiğdem kokusu
Doluyor odama.
(Denizlere Söylenen Şarkı, s.42)
Konuya devam edeceğiz.