Bugün, 23 Nisan 2024 Salı

Mehmet Ali AYDIN


DAVASININ ADAMI

DAVASININ ADAMI


Ülke ve millet olarak en çok üzerinde durup konuştuğumuz konuların başında politika yani siyaset geliyor. Aklı eren, ermeyen, bilen ya da bilmeyen ama ağzı olan herkes bu konuda ahkam kesiyor. Herkes nereden bakıyor ve ne görmek istiyorsa ona göre mevzilenmiş.

İki kişi bir araya gelince hükümet kurup, hükümet yıkıyoruz. Hem de üstümüze hiç vazife değilken. Evde hanımına söz anlatamayan, çocuğunu kumanda edemeyen sokağa çıktığında, kahveye gittiğinde bulduğu ilk insanla hemen bu derin mevzuya giriyor ve memleketi kurtaracak hükümet formüllerini buluyor.

Formülü bulduğumuz gibi bunu karşımızdakine de zorla dayatarak kabul ettirmeye çabalıyoruz. O da boş durur mu, kendi formülünü anlatıyor ve kabul etmemiz içinde bizi zorluyor. Sorsanız hepimiz dava adamıyız, memleket, millet, devlet için yapamayacağımız şey yok.

Fakat bu dava adamlığımız tuttuğumuz siyasi partinin bizim dediğimizi yapmaması ile birlikte hak ile yeksan oluyor ve bitiyor. Başarısızlık halinde de ben demiştim faslı başlıyor. Halbuki aklı başında bir insanın davasından vaz geçmek diye bir alternatifi olmaz. Davan İslam davası ise ona en iyi hizmet edeceğine inandığın bir partiye oy verebilirsin ama o partinin amigosu olmana gerek yok. Davan Millet davası ise ona hizmet edeceğine inandığın bir partiye oy verirsin. Olmadı istediğini yapmaktan aciz kaldı ona en yakın partiyi desteklersin.

Davan sosyalizm, komünizm veya başka bir “izm” ise o zaman o anlayışa en uygun partiyi desteklersin. Olmadı yapabilecek başka bir siyasi oluşumu desteklersin.

Ama durum bizde hiç de böyle olmamaktadır. Davamız desteklediğimiz partinin bizim işimize yaradığı müddetçe geçerlidir. Yoksa partiyi sattığımız gibi inandığımızı sandığımız davamızı da küçük bir menfaat uğruna hiç çekinmeden satarız. Kısacası davamız midemize bağlıdır.

Buna çok çeşitli örnekler verebiliriz ama bu konuya çok fazla girmenin de bir anlamı yok. Sadece bugün yaşadığımız bir anekdotu buraya alacak ve konuyu noktalayacağım.

Bir cenaze için Orta Cami’ye gittim. Cami bahçesinde üç beş tane tanıdıkla sohbete koyulduk. Bu sırada yanımıza önceden tanıdığım ama çok fazla teşrii mesaim olmayan biz yaşlarda biri daha geldi. Hemen konuya balıklama dalarak; ülkenin şimdiye kadar böyle bir sıkıntı yaşamadığını, hayat pahalılığının hiç bu kadar olmadığını, fakirliğin ve yoksulluğun bu kadar yaygın olmadığını söyleyerek hükümetin aleyhine saydırmaya başladı.

Yanımdaki arkadaşlardan biri bunun üzerine kendisinin yaşı icabı daha önceki yokluk dönemlerini yaşamış olması gerektiğini ve ülkemizin çok daha zor dönemleri olduğunu söylemeye çalıştım ise öbürü Nuh diyor Peygamber demiyor. Bende arkadaşıma bırak, böyleleri ile tartışmaya gerek yok. Ne sen onu, ne de o seni ikna edemezsiniz dedim.

Fakat öbürü ha bire üste çıkmaya uğraşıyor ve en sonunda ağzından baklayı çıkardı ve kendisinin milliyetçi olduğunu, şimdiye kadar sol partilere hiç oy vermediğini söyledi. Hemen arkasından da ekledi:” Bugün seçim olsa ve Demirtaş ile Bahçeli aday olsa, oyumu Demirtaş’a veririm. Bahçeliye günahımı vermem” dedi. Kesti attı.

Bende işte dedim sen tam dava adamısın ama sadece kendi menfaat ve çıkarının dava adamısın dedim ve tartışmaya noktayı koydum.

Demek ki menfaat ve çıkarı insanı bu kadar savurabiliyor. Ya da yalan konuşturabiliyor. Milliyetçiyim diyen bir adam şayet Kürt Milliyetçisi değilse Demirtaş denilen eli kanlı katile nasıl oy verebilir anlamak mümkün değil.

Ben şahsım adına konuşuyorum, “Elhamdülillah Müslümanım” deyip de başörtüsü düşmanı, cami cemaat düşmanı bir partiye menfaat ve çıkarım o tarafta diye nasıl oy verebilirim. Türk Milliyetçisiyim deyip te Demirtaş’a veya HDP’ye nasıl oy verebilirim.

Düşünmesi bile insanı rahatsız ediyor.