Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Mehmet Ali AYDIN


DEMEK Kİ BU İŞLER BÖYLE OLUYOR

DEMEK Kİ BU İŞLER BÖYLE OLUYOR


Yıllardır bu ülkenin en büyük sıkıntılarından siyasi kokuşmuşluk ve bürokratik oligarşi en başta gelenlerden. Her dönemde bu sıkıntılar ülkenin önünde engel olmaya devam ediyor. Her gelen iktidarda bunu sonlandıracağını vaat ediyor ama her defasında daha da artarak devam ediyor.

Anlatacağım olaya bire bir yaşanmış bir olay. Yer, şahıs ismi vermeden olayı nakledeceğim, bir kahraman çıkar ben bu tekere çomak sokup, gereğini yapacağım derse şayet isimleri ve yeri gerekirse bildireceğim.

Yıllar öncesinden tanıdığım bir arkadaşım telefonla bana ulaşarak, bu konuda kendisine yardımcı olup olamayacağımı sordu. Ve yaşadıkları olayı anlattı. Başta da belirttiğim gibi kişi ve yer belirtmeden aynen aktarıyorum.

Arkadaşım, Milli Emlak’ın bir arsayı açık artırmayla satıla çıkardığını ilanlardan öğrenmiş ve İnşaat Mühendisi olan oğlunun da arkadaşları ile bu ihaleye girmek için baş vurduğunu ve gerekli evrakları hazırlayarak açık artırmaya girmeye hak kazandığını söylüyor.

İhale günü geldiğinde ihale yapılacak mekâna geldiklerini ve orada ihaleye girecek diğer insanlarında geldiğini belirtiyor. Sonra yanına yaklaşan birisi;” Siz bu ihaleye girmeyin, size kafadan 30 bin lira verelim, bak şurada ki arkadaş bu paraya razı oldu ve ihaleden çekildi, sen de çekilirsen iyi olur” dedi. Bende: “Böyle şey nasıl olur, ihaleye gireceğim ve hakkımsa da alacağım!” dedim.

Bu defa; “O zaman sen bize 50 bin ver biz çekilelim” dedi. Ben de “Hocama bir sorayım bunun caiz olup, olmadığını” dedim. O zaman bana: “Sen galiba daha önce hiç ihaleye girmemişsin, bunun hacı, hoca ile işi yok, bu işin raconu bu” dedi. Ben de “o zaman ihaleye gireceğiz” dedim. Tehditkâr bir şekilde “gir ama sen zararlı çıkarsın” dedi.

İhale yapıldı ve sonucunda 700 bin lira değerle açık artırmaya çıkarılan arazi 790 bin liraya bize rüşvet teklif edenlere satıldı ve çıkışta bana dönerek:” sizin yüzünüzden 90 bin lira zarar ettim” dedi. Ben de “sen 90 bin lira zarar ettin ama devletimiz 90 bin lira kazandı” dedim.

Buraya kadar her şey rutin şekilde cereyan ediyor ve ihale sona eriyor. Sizce belki adap, erkan ve usul olarak her şey anormal gözükse de rutin işlem tamamlanmış oluyor. Demek ki ihalelerde işler böyle yürüyormuş. Benim gibi cahiller de ihalelerin nasıl yapıldığını öğrenmiş oluyoruz. Hani derler ya “alavere – dalavere Kürt Mehmet nöbete”. İhalenin kime verileceği önceden kararlaştırılıyor, çeşni olsun diye bir iki figüran olaya dahil edilip, kanuna uygunmuş gibi yapılıyor ve istenilen kişi ya da kuruluşa peşkeş çekiliyor.

Olay devam ediyor, ihale ile arazi alan şirket ya da kişi arazinin tapusunu aldıktan sonra, aynı yeri internet üzerinden satışa çıkarıyor ve fiyatı mı? Tahmin edin bakalım, 790 bin liraya alınan arazi haydi diyelim etsin, etsinde bir milyon, bilemedin bir milyon yüz bin lira etsin değil mi? Yok yok bilemediniz. Tamı tamına bir milyon sekiz yüz bin (1.800.000) liraya satışa çıkarılıyor. Ne ala bir alım-satım işlemi değil mi?

Eğer arazinin değeri alınan fiyatsa satan bir milyon lira kar edecek, yok satılan fiyatsa devlete kendi memurları eli ile bir milyonluk kazık atılacak. VE bu işten kimse de sorumlu olmayacak. Ne de olsa “devletin malı deniz, yemeyen domuz” felsefesi yürürlükte. Bunu açıklayabilecek ve mantıklı bir yönü olduğuna beni ikna edebilecek varsa, buyursun bekliyorum.

Bu ne ahlaksızlık, vicdansızlık ve aç gözlülüktür. Eğer diğer ihalelerde böyle yapılıyorsa ki, burnumuza gelen kötü kokular, çoğunun böyle yapıldığı yönünde ne yazık ki! O zaman vay bu memleketin haline.

Bu rezaleti görüyor, biliyor ve susuyorsa, onlara, bulunduğu makam ve mevki ne olursa olsun yazıklar olsun, oy verdiğimiz siyasilerse verdiğimiz oy, verdiğimiz destek haram, zıkkım olsun. Bu milletin hakkını Cenab-ı Allah yedi silsilesinin burnundan fitil, fitil getirsin. Yapanlar, yapılmasına göz yumanları Allah kahretsin. Belki bu dünya da bizleri kandırabilirler, gözümüzü boyayabilirler ama unutmasınlar öbür dünya da var ve orada hiçbir şey gizli kalmayacak ve bütün hesaplar ortaya çıkacak. Mahkemeyi Kübra’da onların hesabı görülecek.

Burada hiçbir ayırım gözetmiyorum, şimdi bunu yapanlar iktidar partisi yandaşları olabilirler, ya da iktidarın sırtından asalak geçinen karaktersiz, ahlaksız ve namussuzlar da olabilir. Belediyeleri ele geçiren muhalefetin belediye başkanları da bunlardan çok farklı değiller, onlarda bu yağma düzeninden kendileri ve yandaşlarının ceplerini doldurmakla meşgul olduklarını basın ve sosyal medyadan takip ediyoruz. Yazılan ve anlatılanların yüzde biri bile doğru olsa bu bile yeterli. Bunu bugün belediyeler eliyle yapanlar yarın iktidara geldiklerinde daha neler yaparlar düşüncesi bile insanı tiksindiriyor.

Böyle iktidara, böyle muhalefete ve devletinin, milletinin menfaat ve çıkarlarını şahsi çıkarlarına tercih edenlere lanet olsun. Allah böylelerinin belalarını versin. Sonra da siyasilere ve devlet memurlarına güven yerlerde sürünüyor. Bunların nesine güvenelim ki!