Bugün, 25 Nisan 2025 Cuma

Abdulkadir DEMİR


DEPREM OLDU DUYDUNUZ MU?

DEPREM OLDU DUYDUNUZ MU?


 

Deprem olunca herkes kendisini evinden dışarıya atıyor. Evin sarsıntısı yürekleri ağızlara getirince, kaçıştan başka yol olmuyor.

Dıştan gelen sarsıntıyı hissederiz de içten gele felaketlere neden duyarsız kalırız?

"Yoksa dıştan gelen sarsıntının sebebi, içteki olaylara duyarsız kaldığımızdan mı?" diye niçin düşünmeyiz.

Ne güzeldi eğitim merkezi olan haya, edep, ahlak mekanı evlerimiz!

Duvarlar beton değil kerpiçten, sergiler halı değil hasırdı.

Isıtma sistemi ilkeldi, evler kaloriferli değil sobalıydı, yemekler tandırda pişerdi.

Büyükler gelmeden sofrada yemeğe başlanmaz; amca, dayı baba; hala teyze anne gibiydi.

Misafir gelince yüzler gülerdi. Şimdi ise misafir odasındaki koltukların üzerindeki örtüler aylarca açılmaz oldu.

Evde misafirler değil, evin sahibi olduğunu sananlar lokantalarda kahvaltı edeli mutfaktaki markalı eşyalar kullanılmaz oldu.

Aile efradı sofra başında aylarca karşılıklı oturmaz hale geldi.

Tabi memlekette olan gelişmeler de az değil. Caddeler son model araçtan geçilmez oldu, fakat arabasında yüzü gülenler iyice azaldı. 

Aklındaki kredi borcu, gittiği lokantadaki hesap borcu vs. 

Daha ne gelişmeler olmuş da haberimiz olmamış... Eskiden salonlarda milleti coşturan biri geçenlerde, evini arabasını anlatırken ne zorluklarla faiz çektiğini çok rahat anlatıyordu.

İnanın bu şahısları dinlerken kendimden korkar oldum, kendi sonumu düşündüm. Bu ne hal!

Bunun adı değişme mi, gelişme mi yoksa şaşırma mı ben isim bulamadım.

Yıllar önce camilerde devlet memuru görünce cemaat çok sevinirdi.

Şimdi ise yasak falan yok, isteyen istediğini yapabiliyor; ama namaz kılana, sakal bırakana, tesettür denilen moda elbiseye girene, hatta Kur'an okuyan ve vaaz edenlere bile güven kalmamış.

Sahi bu gidişat nereye?

Yoksa çok mu karamsarım?

 Yok canım sen de, ne gelişmeler var!

Bak!

Eskiden bu ülkede Kur'an suç sayılır, okuyanlara işkenceler yapılırken; şimdi Kur'an okuyan hafızları, sohbet eden hatipleri salonlar dolusu insanlar dinliyor.

Pardon oralarda da ufak tefek gelişme mi yoksa değişme mi diyelim, yaşanmamış değil tabi.

Mesela, oralara gidenler menajerleri aracılığı ile uçak biletini business klastan, otellerini yıldızlılardan, bineceği arabaları son modellerden seçer olmuşlar.

Yazılacak daha neler var neler!

Neyse iyice kafanız karışmasın!

Yine ne varsa camilerde var.

İki günden beri camiden çıkarken duyduğum ilk sözler, "bugün hangi takımın maçı var, akşamki maçta şu şöyle bu böyle gibi" sözlerdi. 

Cemaatin bir kısmı da öğle namazını kılıyor, zaman kısa olduğu için evine gitmeden ikindi namazını beklerken  okey izleyerek zamanı değerlendiriyor.

Ey Hoca olduğunu zannedenler!

Siz televizyonlarda horoz döğüşüne devam edin.

Ey vatanını milletini sevenler, deprem içten başlamış, dıştaki depremin altında kalsan ne olur yaşasan ne!

Evlerde israf depremi...

Kıyafetlerde moda depremi...

Araçlarda, evlerde kredi Depremi...

Düğünlerde moda dans depremi...

Hülasa A'dan Z'ye her yerde DEPREM VAR... DUYDUNUZ MU?

Biraz da bu Depremlere kulak verelim..

KOMŞULUK İLİŞKİLERİMİZ NE ALEMDE...!!

Yüksek binalarda, geniş evlerde otururken komşuluk kültürümüzü de öldürdük..

Aynı apartmanda yaşadıkları halde yardımlaşma, dayanışma bir tarafa tanışmayan, konuşmayan insanlar bulunmaktadır...

Ev alma komşu al atasözü olarak kaldı tabiri caizse. Asansörde, otoparkta, merdivende karşılaştıklarımıza bile selâm vermekten aciz olduk.. Hastalandığında en yakınından önce yetişen külüne muhtaç olduğun, evini, çocuğunu, anahtarını bıraktığımız komşularımız nerede? Nereye koyduk onları hayatımızda? Eskiler "kırk komşun razı olursa cennete girersin" derdi. Ya bize ne oldu? 

Apartman dairelerine sıkıştırdığımız hayatlarımızı televizyon, internet, sosyal medyada gezerken zamanlarımız gittiğine mi yanalım? İnsanlıktan bihaber olan bireyler olduğumuza mı yanalım? İşin bitince elişini al gel çay içelim, gel oturalım diyecek kimse kalmadı artık. Güvenmiyoruz artık kimseye..

Herkesten zarar gelecek sanki... Çocukları bir arada büyüyen hanımlar, beyler güvensizliği, korkuyu aşıladılar bize... Her akşam unuttursunlar diye akrabalık, komşuluk, kültürlerimizi koydukları günlük başından ayrılmadığımız proğramlar, diziler daha çok zaman alıyor hayatımızda. Saatleri bile çok iyi ayarlanmış. Kodlanmış yaşamlarımızı o kadar rutin hale getirmişler ki farkında bile değiliz. Ekran başında kaybettiğimiz ahlak kurallarıyla ahlaksızlığa normalleştirilmiş bir gözle bakıyoruz. Sonrası başı buyruk çocuklar, boşanan eşler, cinayetler, kaybolan hayatlar....

Öyle acı halimiz... Etrafımızdaki herkes bize zarar verir mi acaba, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diye dünyadan bihaber yaşıyoruz...

Müslüman toplumlar komşuluk ilişkilerini dinimizin emir ve tavsiyeleri doğrultusunda yeniden gözden geçirmeliyiz. Sünnet olan ne varsa çıkardık hayatımızdan...

İslâm kardeşliğini gerçekleştirmek için gayret göstermeliyiz diye düşünüyorum.

Sözün özü Bir çok yönüyle depremler yaşıyor insan, belki bu depremler yanında, sünnetullah olan deprem çok hafif kalıyor; imansızlık depremi, ahlak ve hayasızlık depremi, anlayışsızlık - kadir kıymet bilmemek, şükürsüzlük - şuursuzluk - kısacası en büyük deprem öncesi silikinip kendine gelmeli insan, nereye gittiğini, neleri tükettiğini, insanlıktan fersah fersah uzaklaştıgını düşünmeli ki hayatın tekrarı yok, bir defası daha yok, provasız bir hayatı kıymet bilmeli. 

Depreme dayanıklı insan olmalı ve  yetiştirilmeli...

Bu zamanda dua yapalım, siyaset yapmayalım. Kardeş olalım, kalleş olmayalım. Hısım olalım, hasım olmayalım. Destek olalım, köstek olmayalım. Hayır konuşalım yoksa susalım. Bilgilenelim, bilgilendirelim ama bilgi kirliliğine sebebiyet vermeyelim. 

Ateş sadece düştüğü yeri yakmadığı gibi, depremde sadece olduğu yeri yıkmıyor.

Şimdi kenetlenme, bir olma, umudu besleme, yalan haberlerden sakınma, yetkililere kulak verme zamanı.

GİZEMLİ BİNA YOK!.. 

Kahramanmaraş'ta gizemli binalar yaptığı soylenen Müteahhit Akın ÖNCÜL katıldığı bir televizyon programında çok kısa konuştu: 

"Ben işimi doğru yaptım ve konulan kurallara uydum." 

İşte bu kadar! Aslında başka söze de gerek yok!

Ne var ki insanlar, bu müteahhitin yaptırdığı ama hiç yıkılmayan, hatta çatlamayan binalar için, özellikle de zemin katı züccaciye dükkanı olan ve bir tabak veya çatalın bile düşmediği yapılara "esrarlı bina" ismini koymuşlar! 

Ortada esrar filan yok! 

Olan sadece bir gerçek.

O da, işini doğru yapmak ve kuralına uygun davranmak, tıpkı Akın Öncül'ün dediği gibi...

Hangi meslek veya iş grubunda olursa olsun, insanlar Allah'ın şu ayetini kendilerine rehber edinirlerse işin sırrı da, esrarı da, gizemi de çözülmüş olur:

"EMROLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU OL!"

(Hud,112) Derleme

HAYIRLI CUMALAR