Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Kemal MENCELOĞLU


DESTANLAŞAN HAYATLAR

DESTANLAŞAN HAYATLAR


Eğer örnek olursan, hayatın destan olur,

Sana bakan insanlar, sende İslamı bulur.

 

Devir, Muhammet (sas)devri, yer Mekke, yedinci asır. Kureyş kabilesinde baş gösterdi çok farklı bir fasıl. Şirk yerini tevhide, küfür yerini imana bırakıyor. Karanlığı yarıp geçen başta Resul, sonra da her yaştan ve her soydan gözü kara yiğitler kervana katılıyor. Her şeye rağmen Mekke’den, taşların arasından yüce ufuklu, yüce gönüllü başlar çıkıyor.

Habbab b. Eret, Habeşli Bilal, Gıfarlı Ebu Zer, Sa’d b. Ebu Vakkas… ve daha niceleri.

 

MEKKENİN YİĞİT DELİKANLISI

            MUS’AB B. UMEYR

       Nübüvvetin beşinci yılı, dalga dalga yayılan bir göl, gonca gonca açılan bir gül, o yüce o yüksek Hıra dağında konuşmaya, ötmeye başlayan bir bülbül. Gök yüzünden yere inen bir yıldız, ay veya güneş; milyonlarca ışığa eş. Aklını, fikrini ve benliğini davasına adamış bir gönül ve etrafında binlerce su katılmamış samimi gönüller…

       Mekke’nin en zengin, en yakışıklı, bütün güzelleri peşinden hayran bırakan delikanlısı. Yediğiyle, giydiğiyle, güzel kokularıyla binlerin sevgilisi Mus’ab b. Umeyr. Pırıl pırıl saçları, o görkemli kaşları, markalı ayakkabısı halkın diline destan olmuştu.

Genç, akıllı, yakışıklı ve güzel

Gençler arasında örnek bir model

       Demirci Habbap ile karşılaşır, onun kızgın demiri elleriyle sıktığını görür. Ellerini yakmıyor mu, nasıl dayanıyorsun Habbap ? Diye sorduğunda “ İçimde öyle bir yangın var ki, ateşin acısı hafif kalmaktadır” şeklinde cevap alır. Düşündükleri, gördükleri ve Mekke’deki atmosfer Mus’ab’ı  derinden etkilemiştir.

Habbap, Mus’ab gencimizi Ebu Cehil’in yeğeni fakat Efendimizin yol arkadaşı Erkam’ın evine davet eder. Sorular cevap bulmuş, Mus’ab müslüman olmuş, gönlü imanla dolmuştur.

 

       MUS’AB’IN ACI GÜNLERİ

      İslam, düşünen başlara taç imiş,

Dertli gönüllere keskin ilaç imiş.

Artık bu genci her türlü sıkıntılar beklemekte; aç kalmak, açık kalmak, itilen ve kakılan bir kimse olmak. Ne iyi yemekler, ne de iyi giyecekler. Onu eski bir elbise içinde görenler hayretle bakıyorlar; dünü ve bugünü ölçüp biçiyorlar.

      Gizli gizli namaz kılıyor, kulluğun zevkine varıyordu. Onun bu yeni durumu henüz ev sakinlerince bilinmiyordu. Ta ki aileden sayılan Osman b. Talha haber verinceye kadar. İşte ondan sonra her şey değişti. Mus’ab artık anne, baba ve kardeşleri nezdinde sakıncalı biriydi. Onunla kimse konuşmuyor, sosyal ve ekonomik boykota maruz bırakılıyordu.            

       Anne-babası evden atmış, hücreye hapsetmişler, açlığa mahkum etmişler. Hatta üç gün açlık grevine başlamış, Müslümanlıktan dönmezsen senin yüzünden ölmüş olacağım diyen annesi Hünas’a; “Hiç kusura bakma, ben her şeye razıyım. Aradığımı buldum ve mutlu oldum. Sen de müslüman ol ki mutlu olasın. Saçlarım kadar başlarım olsa hepsini tek tek Efendimizin yolunda harcarım fakat asla geriye dönüşüm olmaz. Sen de bunu böyle bil anne” diyen bir Mus’ab var karşımızda.

      Küfür imanı, zulüm hidayeti doğurur. Her kemalin elbette bir zevali olacaktır. Müslüman oldular diye ilk müslümanlara yapılan işkenceler tarihin sayfalarında yerini almıştır.

      İlk müslümanlara karşı zulüm ve işkencelerin çekilmez hale geldiği Mekke’den ilk hicret kafilesiyle Habeşistan’a gitmeyi göze alacak kadar davasının delisi olan bir genç.

 

       MEDİNE MUALLİMİ MUS’AB

Birinci Akabe biatına gelen Medine müslümanları kendilerine Kuranı öğretecek bir öğretmen istediler. İlk gelen ayet ve sureleri ezberleyen Mus’ab bu iş için biçilmiş bir kaftandı. Habeşistan’dan döndüğünde Efendimiz tarafından Medine’ye Kur’an Muallimi olarak gönderilir ve ikinci Akabe biatına 75 kişiyle katılır.

      O kutlu şehir Medine’de Esad b. Zürare’nin evine yerleşerek henüz büyük hicret gerçekleşmeden önce İslamın izzet ve şerefiyle orayı nurlandırır. Useyd b. Hudayr ve Sa’d b. Muaz gibi Ensarın en güçlü insanlarının hidayetine vesile olur. Girmediği ev, tutmadığı el, yerleşmediği gönül kalmamıştır genç sahabi Mus’ab’ın. Genci, yaşlısı; kadını, erkeği onu dinlemekte; her haneden bir veya bir kaç kişi kutlu kervana katılmaktadır.

      Bedir’de, Uhud’da Sancaktar, İslam ve iman davasında Efendimizin yanında bayraktardır. Allah Resul’ünün dişini şehit eden yanağını yaralayan Abdullah b. Kamie tarafından önce sağ, sonra sol eli koparıldı. Yaralı kollarıyla sancağı tutan Mus’ab ruhunu oracıkta teslim etti. Ona saracak kefen bulamadılar. Üst tarafı yarım bir örtü, ayakları otla örtülerek ilahi huzura yolcu edildi.

Hep çileye talip oldu

Görmedi dünyalık nimet

Yüce Hakkın huzurunda

Bulacak elbette kıymet

 

Mücadelede en önde

Mükafatta en sonda

İsteği Hak rızası

Elbet hayır var bunda

 

             ASIRLAR SONRA

        MUS’AB’DAN SENA’YA

      Mus’ab yedinci asırda yaşadı. Allah Resul’ünün ashabı oldu. Her şeyi bir kenara koydu ve dünyaya şöyle dedi.

Balların balını buldum

Kovanım yağma olsun

      Ondan on dört asır sonra 2000 doğumlu Avrupa’da, Polonya’da ateist bir anne-babadan dünyaya gelen ve değişen ismiyle Sena. On iki, on üç yaşlarına kadar çocuk ve her şeyden habersiz olarak devam eden bir hayat. Rahmetli Necip Fazıl’ın ifadesiyle söylemek gerekirse;

Yaşım tam on üç, saatim işlemiş ben durmuşum,

Gök yüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

       Maşallah, Sena kızımız uzun vadede habersiz kalmamış; küfür muhitinden iman çevresine çileli fakat kutlu bir yolculuk yapmış. Durmadan, dinlenmeden gece gündüz çalışmış. Hiç bir şeye inanmayan bir anne, inanmayan bir baba. Zengin, varlıklı bir ailenin tek evladı. Yediği önünde, yemediği ardında. Eğer gömül dünyasında fırtınalar kopmasa, keyfe keder verecek hiç bir şey yok. Düşünme, algılama ve sorgulama sorunu olmasa her şey yolunda.

Vara talip olmak her kişinin işi,

Zora talip olmak er kişinin işi.

 

       KENDİ EVİNDE MÜLTECİ

       Allah kavramıyla hiç tanışmayan anne-baba, kızları on üç yaşındayken ayrılırlar.  Çocuklarının ihtiyacını sadece yeme, içme olarak görüp; gönül dünyasıyla ilgilenmezler. Kızlarının gönlünde kopan fırtınalar onları hiç ilgilendirmez. İşleri haricinde barlarda, pavyonlarda geçen bir hayat.

      Sena evde tek başına. Ne dostu oldu ne de Candan bir arkadaşı. Sadece okuluna gidiyor, düşünüyor, evlerinin balkonundan gece gök yüzünü, gündüzleri yer yüzünü temaşa ediyor. İbret ve hikmet nazarıyla her şeye bakıyor, inceliyor. Hz. İbrahim (as) gibi yıldız, ay ve güneş ona bir fikir veriyor ama kaybolan şeyler benim içimin yangınını söndürmez. Kalıcı olmalı, ezel ve ebede hükmetmeli kanatını taşıyor.

      Semavi ve yerel bütün sistemleri araştırıyor. Yahudilik, hristiyanlık, taozim, budizim ve Müslümanlık… hepsini mercek altına alıp inceliyor. Bir gün babasına “din seçmeme ne dersin” diye soruyor. Yahudi veya hristiyan olsam engel olur musun diye sorunca, karışmam, sen bilirsin cevabını alıyor. “Peki Müslümanım desem” o zaman düşünürüm şeklinde bir cevap verir babası. Yani buna engel olurum demek ister.

       Çünkü müslümanların imajı batı dünyasında çok kötüdür. Ateist basının, sömürgeci zenginlerin ve üstten bakan ön yargılar sayesinde maalesef durum budur. Üç yıl gizli gizli yaşadığı Müslümanlık. Evinde Allah’ın huzuruna çıkıp kıldığı ilk namaz. Göğüs kafesinden kalbini fırlatırcasına duyduğu heyacan. Yemeklerden domuz etini ayırma, kendi yiyeceğini sebzelerden, babasının ise etten yemek yapması. İçki içmez, rahatsız oluyorum; eve erkek arkadaş getirmez, sevdiğim kimse yok; tavuktan başka et yemez, çünkü vejeteryanım diyerek bazı şeyleri babasının gözünde maskelemeye çalışır genç kızımız Sena.

      Ve bir gün Ortadoğu anlatılırken ışıtçıların sayesinde, bilinçli olarak dünya kamuoyuna sunulan yanlış islam anlayışından dolayı; “bu müslümanlar ne kadar pis insanlar, onlardan nefret ediyorum” der babası.

-Baba, sen benden nefret mi ediyorsun? Müslümanları böyle aşağılayamazsın. Haberler çarpıtılarak veriliyor, sen de bunlara inanıyorsun. Ben de müslümanım! Ne yapacaksın bana!?

-Hayır, olamaz böyle bir şey. Onlar çok kadınla evlenir. Tekbir getirerek adam keserler. Acımasız, sevgisiz ve merhametsizdirler. Pişman olacaksın, yanlış yoldasın

-Baba, sen şu ana kadar kaç kadınla yaşadığını biliyor musun? Ben sayamadım, sen sayabildin mi? Var olan ve bir olan Allahı araştırma gereği duydun mu? İslamda cevabı verilmemiş ve bulunmamış bir soru yok. Araştırsan sen de bunu göreceksin.

 

İman, büyük bir nimet; müjde nuru Hüda’dan,

Her kim alırsa onu, emin olur beladan.

    

        ALLAH VAR, GAM YOK

        Evliliğin istisna, birlikte yaşamanın esas olduğu Avrupa’da Sena, ruhunun özgürlüğüne, hürriyete koşar. On sekiz yaşına geldiği ve evden ayrılıp gitmediği için çok zengin olan baba, kaldığı odası için kızından kira alır. İşsiz lise talebesi olan Sena, zengin babasına kira ödeyebilmek için işe girmek zorunda kalır. Suçu müslüman olmak.

      Yer yüzünde yer arar, nereye gitse mutlu olur, nereye gitse huzur bulur? Bir gün karar verir ve tek yönlü bilet alıp; Eyüp Sultan misali İstanbul’a gelir. Sultan Ahmet Camisinin yanında o güzel ezanı dinler. Akşam olacak fakat kalacak yeri yoktur. Oturup bir bankın üzerine hüngür hüngür ağlar. Allahım ben ne yapacağım diyerek dua eder.

Sen Mevlayı seversen

Mevla seni sevmez mi?

Bunaldım Ya Rab dersen?

Mükafatı vermez mi?

Sana kulum demez mi?

Tam o zor zamanda yanına gelen bir müslüman hanım, ağladığını görünce bildiği bazı fırsatlardan onu haberdar eder. O akşam ve bir kaç ay kalabileceği bir yeri bulmasına yardımcı olur. On sekiz yaşında geldiği İstanbul’da sadece beş yüz lirası vardır ve dokuz gün sonra bir iş bulup çalışmaya başlar. Allah ona nice kapılar açar. Daha şimdiden bazı kızlarımızın hidayetine vesile olur.

 

Medinede Mus’ab var, İstanbul’da Sena,

Böyle güzel gençler gurur verir insana.

Allah’tır baki olan, gayrı kalan hep fena

Allahım şükür sana, binlerce hamd ve sena.

 

         TÜRKİYE MEDİNEDİR

     Bu gün bütün insanların; darda, zorda kalanların Medine’si Türkiye’dir. Allahı arayan, huzuru arayan Türkiye’de rahat ediyorsa bunun değeri sorulmaz, pahası biçilmez. Sena kızımız geldikten sonra Erzurumlu güzel bir gencimizle evlenir. Nikah törenlerine ayrılan anne-babası da katılırlar. Ona şimdi daha yakın bir alaka duyarlar. İnşallah kızları sayesinde onlar da islamı, huzuru bulurlar. Hidayeti veren Allah’tır, ondan ümit kesilmez.