Bugün, 2 Ağustos 2025 Cumartesi

Muzaffer GÜNAY (AŞK HİKAYELERİ)


DİN DEĞİŞTİRTEN AŞK -1-

UNUTULMAZ AŞK HİKAYELERİ


Gazeteniz Hürses’te yayınlanmak üzere, sizler için seçtiğimiz bu hikaye ilk olmak üzere dizi halinde devam edecek olan diğer hikayeler, tarafımızca kaleme alınan ve 2002’de Papatya Yayınlarından (İst.) çıkan “Unutulmaz Aşk Hikayeleri” adlı eserimizden alınmıştır. Umarız beğenerek okursunuz. İyi  okumalar…            

Muzaffer GÜNAY

 

          Yonca,  başından geçen bu aşk hikayesini birkaç yıl önce yaşadığını ifade ettikten sonra anlatmaya başladı:

            “İstanbul’da bir hukuk fakültesinde öğrenci idim. Aslen güney sahillerinin şirin bir kasabasındanım. Binlerce turist çeken masmavi denizi ve henüz doğallığı bozulmamış kıyıları ile gerçekten yerli, yabancı gören herkesin hayranlığını çeken müstesna bir tabiat harikasıdır benim kasabam.

            Çok güzel olduğum  söylenir  öteden beri. Doğrudur. Alçak gönüllü olmaya gerek yok; aynalar da bunu söylüyor zaten. Balık etliymişim. Sonracığıma efendim, gözlerimin rengi de keza…Zeki olduğum da bilinir. Nitekim, derslerimde  çok başarılıydım. Ailemin ekonomik durumu, ne iyi, ne kötü; orta. Benden başka beş kız kardeşim var. Erkek kardeşim yok. En küçükleri benim. Babam ve annem sevilen, sayılan, ideal bir çift olarak tanınır çevrede ve örnek gösterilir. Saçlarım ne sarı, ne siyah; kumraldır. Yanaklarım al-beyaz arasıdır. Burnum, yüz yapımla uyumludur.

            Yıllar birbirini kovaladı, handiyse göç açıp yumasıya fakülte bitti. Hocalarımdan birinin avukat olan hanımı, beni stajyer avukat olarak yanına aldı. Bir koca yıl, böyle geçti.

Memlekete dönmeye niyetlendim. Fakat kaşla göz arası, bu niyetimden vaz geçtim. Sebep; iki kız arkadaşımla birlikte  bir avukatlık bürosu açmaya karar vermiş olmamız. Zaman geçirmeden bu kararımızı babamla paylaştım. Memnuniyet göstererek, gereken imkanları sağladı.

            Arkadaşlarımın maddi durumu iyi olduğu için, fazla zorlanmadan  büromuzu açtık. İşimize dört elle sarıldık. Çok kısa bir zamanda çevremizde tanındık. Daha çok alacak-verecek davalarına bakıyorduk. Bize gelenlerin çoğu  esnaf ve ticari kuruluşlardı.

          Arkadaşlarımın birinin adı Zuhal, diğerininki Behiye idi. Gayet  uyumlu çalışıyorduk. Aldığımız davaların çoğunu kazanıyorduk. Ayrıca, öyle çetrefil, dallı-budaklı davaları almıyorduk. Başarımızı biraz da ilkeli duruşumuza borçluyduk. Biraz mı dedim, ne münasebet; tamamen… Dürüstlüğü temel prensip edinmiştik. Söylemeye gerek yok, üçümüz de bekardık.  Hiçbir gayrimeşru davranışımız yoktu. Bazıları gibi gece hayatına hiç özenmedik. Bir çok arkadaşımızın bize katılmıyorsunuz  diyerek araya mesafe koymalarına rağmen, zerrece ödün vermedik.

                                              

                                               *************

            Behiye, bir bilgisayar mühendisiyle nişanlandıktan kısa süre sonra evliler kervanına katıldı. Bense, evlenmeyi şimdilik düşünmediğimden gelen teklifleri,  kırmadan-dökmeden geri çevirmekteydim. Aradığım tiple karşılaşmamıştım henüz. “Her gönülde bir arslan yatarmış”… Güzelliğimle gururlanıyordum, elbette kocam çok yakışıklı biri olmalıydı.

            Fakat annem, babam, bilhassa son günlerde evlenmem için ısrar üstüne ısrar ediyor, yaşım geçmeden yuvamı kurmam konusunda beni ikna etmeye çalışıyorlardı.

                                               **************

Günün birinde büromuza bir bankacı geldi. Uygar ve nazik bir görünümdeydi. Bir bankanın şefi imiş. Bana iş teklifinde bulunmasın mı!.. Ne diyeceğimi  düşünürken;

“Bankamızın hukuk danışmanı emekli oldu dedi. Sizinle çalışmaktan onur duyarız. “ Doğrusu, gururum okşanmıştı. Kısa bir tereddütten sonra, teşekkür edip bana zaman vermesini rica ettim. “Hay hay” diyerek ısmarlaşıp çıktı.

Sıcağı sıcağına arkadaşlarımın fikrini sordum; pek istekli olmamalarına rağmen “hayırlı olsun güzelim” dileklerini paylaştılar ki, daha ne desinlerdi; rahatladım tabiatıyla. Öyle ya, hiç beklemediğim bir iş önerisinin muhatabı olmuştum. Konuyu annemle, babamla konuştuğumda, “görüş bakalım, hakkında hayırlısı olur inşallah” dediler.

Birkaç gün sonra, ilgili bankaya gittim. Tarif üzere üçüncü kattaki müdür odasına çıktım. Orta yaşlarda gösteren Müdür Bey’e saygılı bir eda ile kendimi tanıttım. “Buyurun, oturun” deyince,masasının tam karşısına gelen maroken koltuğa oturdum. Kredi almak için kendisi ile görüşmek istediğimi düşünmüş olmalıydı ki; “ Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?” dedi.

Kısaca ziyaret sebebimden bahsedince, konuyu az çok bildiğini ifade ederek bir, iki soru sordu. Beklediğim sorulardı; kısa ve net biçimde cevapladım.

Hukuk bilgimi ve tecrübemi kendine özgü yöntemlerle test ettikten sonra, istersem hemen işe başlayabileceğimi söyledi. Sevindim tabii ki. Müsaade alıp çıktım.

>>Devamı gelecek sayıda