Bugün, 28 Nisan 2025 Pazartesi

Mehmet Ali AYDIN


DİNİ SİYASETE ALET ETMEK

DİNİ SİYASETE ALET ETMEK


 

Ülkemizde bazı kesimlerin dillerine sakız ettikleri terimlerden biri de “Dini Siyasete Alet etmek” cümlesidir. Siyasetçilerden kim olursa olsun “Allah; Kitap, Peygamber ve sünnet” kelimelerini kullansa, dinle uzaktan yakından alakası olmayanlar hemen savunmaya geçerek koro halinde dini siyasete alet ediyorlar yaygarasına başlarlar.

Madem dini siyasete alet etmek prim yapıyor, oy getiriyor o zaman sende alet et. Engel olan mı var. O zaman da başlıyorlar “Laiklik elden gidiyor” yaygarasına. Bu ne menem şey ki en ufak bir dini söylemde elden gidiyor. Eğer öyleyse hiç gelmemiş demektir. Zaten Türkiye hiç laik olmadı ki. 

Biz önce laiklik ne demek onu tarif edemedik. Tanımlamaya göre laiklik; din ve devlet işlerinin ayrılması, dinin devlet yönetimine, devletin de dine karışmamasına deniyor. Tamam dini devlet işlerine karıştırmadık anladık ta o zaman Cumhuriyet kurulduğundan beri devlet neden dine karışıyor, müdahale ediyor, dini simge dediği şeylere savaş açıyor. 

Devlet laik ise bırak insanlar istedikleri dine inansın ve inandığı dini de bütün kuralları ile yaşasın. Hangi dinden olursa olsun, isterse dinsiz olsun bırak milletin yakasını istediği gibi yaşayabilsin. Devlet laik, o zaman başörtüsünü yasaklasın, İmam-Hatipleri, Kur’an Kurslarını kapatsın, başörtüsü nedeniyle okulları çocuklarımızın yüzüne kapatsın, devlet dairelerinde işe giremesin. Bu mu Laiklik?

Bu laiklik falan değil düpedüz zorbalık. Sonrada vatandaş dinini yaşamak için kıpırdanınca “Laiklik elden gidiyor” diye her türlü baskı ve adaletsizliği yap ve sonrada “Türkiye Laiktir Laik kalacak” diye nara at. Ben senin laiklik anlayışına.

Ülkemizde Laikliğin elden gidişi (!) CHP’nin 1950 yılında iktidarı kaybedişi ile aynı tarihe rastlar. O tarihten beri milletin dinini yaşaması için yapılan bütün çalışmalar laikliğin elden gitmesine yol açmış ama hala bir türlü gidememiş. Laiklik kavramı her defasında başka dinlere inanlar için değil de daha ziyade Müslümanlar için bir baskı aracına dönüştürülmüş. Bununla ilgili yaşanmış bir olayla “Dinin Siyaset Alet edildiğini” ve “Laikliğin elden gittiğini” örnekleyerek yazımıza devam edelim.

Bilindiği üzere ülkemizde 1932 yılında ezanın ve kametin aslına uygun Arapça okunması yasaklanmış ve bu yasak 1950 yılına kadar on sekiz yıl sürmüştür. Bu yasaktan da uymayanlar gereken mükafatı görmüş işkence, dayak, para cezası ve 1941 yılında kanunla yasaklanınca hapis cezası alanlar olmuştur.

4 Şubat 1949 yılında TBMM’de bütçe görüşmeleri sırasında dinleyici locasında bulunan üç kişi ezanı aslına uygun okumaya başlamış. Önce Muhittin Ertuğrul sonra Osman Yaz arkasından Beşir isimli şahıslar sırayla “Allahuekber, Allahuekber” diye ezanı aslına uygun okumaya başlamışlar. Olaya müdahale eden polisler tarafından şahıslardan ilk ikisi derdest edilmiş, Beşir isimli şahıs aradan sıyrılarak sırra kadem basmıştır. Daha sonra bu şahsın gördüğü rüya üzerine Arabistan’a gittiği belirtilmektedir. (Türkiye’de kalsa akıbetinin ne olacağını biliyordu galiba).

Yapılan tahkikat sonunda bu adamları meclise sokanın Demokrat Parti Milletvekili İhsan Şerif Özgen olduğu anlaşılmıştır. Meclisteki bu sivil itaatsizlik kamuoyunda büyük yankı uyandırmış. Özellikle CHP yanlısı köşe yazarları ve gazeteler bu olay üzerine muhalefetin “dini siyasete alet ettiği” tarzında köşe yazıları ve haberler yapmışlardır. Evet Arapça ezan okununca din siyasete alet ediliyor ve laiklik elden gidiyor. 1950 yılında DP iktidarı döneminde ezan aslına döndürülmüş ve bütün cami ve mescitlerde ezan aslına uygun okunmaktadır ama nedense hala laiklik yerinde duruyor. 

Şunu da belirtmekte yarar var, bu kanunla Türkçe ezan yasaklanmamıştır, isteyen bugün bile isterse Türkçe ezan okuyabilir tabii dinleyen olursa. Türkçe ezanda diretenlerin cami ile de pek işinin olduğunu söylemek de mümkün mü bilemem.

Bir başka anekdotla yazımızı tamamlayalım. Tarihimizin unutulmaz simalarından biri de Mareşal Fevzi Çakmak’tır. Rahmetlinin İsmet İnönü ile de arasının açık olduğu bilinmektedir. 10 Nisan 1950 yılında vefat eden Mareşalin cenazesine devlet erkanı lakayt kalmış, cenaze halkın büyük katılımı ve öğrenciler, özellikle üniversite öğrencilerinin katılımı ile binlerce insan tarafından defnedilmiştir. O zamana kadar görülen en kalabalık merasimlerden biri gerçekleşmiştir.

Gençler Mareşal’in cenazesini camiden mezarlığa kadar omuzlarında taşımız ve yol boyunca da tekbirlerle uğurlamışlar, ezan da aslına uygun olarak Arapça okunmuştur. Henüz seçimler yapılmamış ve CHP iktidardadır. Bunun üzerine cenazeye katılanlardan 75 kişi tutuklanmıştır. Tutuklananlar içinde 25 de öğrenci vardır ve öğrencilere isnat edilen suçlama da: “Arapça ezan okuyarak, kamet, salat ve tekbir getirerek dini tören yapmak.” Allah’tan seçimler yapılır DP iktidara gelir ve ilk iş olarak ezanı aslına döndürür, ceza kanununda gerekli düzenlemeler yapılır ve bu gençler de salıverilir.

Bu memlekette politikacı dindar olursa, memur, amir, öğretmen vs. dindar olursa din siyasete alet edilir. Ama birilere oy uğruna kırk rekât teravih kılsa, oruç tutmadığı halde bir iftarda birkaç iftira iştirak etse ve bizimle kafa bulsa din siyasete alet edilmez ve laiklik elden gitmez…

Vesselam…