Bir hafta önce telefonuma Valiliğimizden bir mesaj geldi. Mesajda “Değerli dernek Başkanım, 5-9 Haziran Türkiye Çevre Haftası kapsamında Valiliğimizce 5 Haziran Çarşamba günü Saat: 9.00 da Ordu Valiliğinde ve akabinde 7-8 Haziran tarihlerinde Altınordu ve Ünye ilçelerinde çevre haftası nedeniyle etkinlik yapılacak olup söz konusu etkinliğe tüm sivil toplum kuruluşları ve derneklerimiz davetlidir.”
Bizde davete icabet adettendir. Bizde o gün saat 9.00’da Valiliğe gittik. Ben sanıyordum ki Valilik önünde geniş katılımlı bir etkinlik düzenlenecek, Oysa bizimki hafta başlangıcı nedeniyle Sayın Valimize Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü öncülüğünde bir ziyaret imiş. Valimize ziyaretimizi gerçekleştirdik. İl Müdürümüz çevre ile ilgili konulara değindi, bende çevreye karşı olan duyarsızlığımızdan, sahillerimiz ve yaylalarımızdaki çevre kirliliğinden bahsederek buralarda neler yapılabilir konusunu gündeme getirdim. Güzel bir sohbetten sonra hafta içinde ilimizde yapılacak programlardan bahsedildi ve böylece haftanın başlangıcı olan günde ziyaretimiz sona erdi.
Dünya Çevre Günü 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde toplanan Çevre konferansında alınan bir kararla kabul edilmiş ve o yıldan bu yana 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kutlanmaktadır. Anayasamızın 56. Maddesinde de bu konuya vurgu yapılmıştır. Bu maddeye göre:
“Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın görevidir.
Ayrıca Ayet ve hadislerde de çevre ile ilgili öğüt ve ikazlar yer almaktadır. Örneğin:
“Allah’ın buyruklarını umursamayan şu insanların yaptığı hatalar yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı, nizam bozuldu. Doğru yola ve isabetli tutuma dönsünler diye Allah, yaptıklarının bazı kötü neticelerini onlara tattırır.” (Rûm Suresi 41Ayet)
“Göğü Allah yükseltti ve mizanı O koydu, sakın dengeyi bozmayınız!” buyurur. (Rahmân Suresi 7-8 Ayetler) Bu ilâhî emri dinlemeyen insanlar neticede zararı kendileri çekerler.
Bir gün Resulallah (s.a.v) Efendimiz’in yanından bir cenaze geçmişti. Efendimiz (s.a.v):
“Rahata ermiş ya da kendisinden kurtulunmuş” buyurdu. Sahâbîler:
“–Ey Allah’ın Rasûlü, «Rahata ermiş ya da kendisinden kurtulunmuş» ifadesinden kastınız nedir?” diye sordular. Resulallah (s.a.v):
“–Mü’min bir kul vefat ettiğinde dünyanın yorgunluğundan ve sıkıntılarından rahatlayıp Allah’ın rahmetine kavuşur. Günahkâr ve kötü biri öldüğünde ise insanlar, beldeler, ağaçlar ve hayvanlar onun şerrinden kurtulup rahata ererler” buyurdu.”
Ben zaman zaman doğa gezilerine çıkıyorum. Doğa insanı rahatlatır, sıkıntılarını giderir, huzur ve mutluluk verir. Bir ağacın altında şöyle uzanıp bir saatlik dinlenme ve tefekkür insanın ömrüne ömür katar. Fakat nefsani arzu ve istekleri bitmeyen, egosu tatmin olmayan insan denilen iki ayaklı mahluk her şeyi tahrip ettiği gibi içinde yaşadığı doğayı da ne yazık ki hor kullanarak tahrip etmektedir.
Kıyılarda geziyorsunuz, her çakılın dibinde insanlar tarafında kullanıldıktan sonra çevreye bırakılmış bir atıkla karşılaşıyorsunuz. Yaylalara çıkıyorsunuz her çalının dibinde yine aynı manzara ile karşılaşıyorsunuz. Bu kadar çevresine düşkün milletiz!!! Çöplerle dolu evlerde yaşayan insanlardan çevreye duyarlık bekleyemezsiniz onu anlarım da; kendisini bilgili, medeni ve uygar diye lanse eden adamların bunu yapmasına bir anlam veremem.
Aracıyla trafikte seyir halinde camdan sigara izmaritini, içtiği suyun pet şişesini, elinizi yüzünü temizlediği kâğıt mendil ya da havlusu caddeye atan adam bana göre adam değildir. Ama buna çok sıkça rastlayabiliriz. Piknik alanlarında piknik yapıp, yiyip içip eğlendikten sonran atıklarını orada bırakan insan, insan değildir. Bu türlerin insanlara, hayvanlara ve doğaya da saygısı yoktur.
Bizde güzel bir söz var: “Nasıl bulmak istersen öyle bırak”. Nasıl güzel, temiz, bakımlı ve hoş bir yer istiyorsak, önce onu hak etmemiz gerekir. Bu da ancak çevreye duyarlı olmak, çevreyi korumak ve kirletenlere mani olmak ve uyarmakla mümkündür.
Çevreyi sadece insanlar kirletmez. Sanayi kuruluşları, enerji santralleri, çeşitli kurum ve kuruluşlarda çevreyi hor kullanabilir. Bunlarla ilgili devlet olarak her türlü önlemi almak zorundadır. Çevreye kirletenlere de en ağır cezalar verilmelidir ki örnek ve ibret olsun başkaları da bu işe tevessül etmesin.
Çevre kirliliği konusunda toplumun en küçük birimi olan aileden, eğitimcilere, yerel yönetimlerden vatandaşlara kadar toplumun her kesiminden ve her yaştan insana çok büyük sorumluluklar ve görevler düşmektedir. Bu durumda; şimdi ve gelecek kuşakların temiz hava soluyabilmeleri, sağlıklı ve temiz su içebilmeleri, kırlarda çocuklarımızın rahatça oynayabilmeleri, topraklardan bol ve bereketli ürün alınabilmesi için bireylerin, tek tek ve örgütlü bir şekilde sorumluluklarını bilmeleri ve ona göre davranmaları gerekmektedir. Geleceğini düşünen herkes çevreyi temiz tutmalı ve korumalıdır. Çevreyi temiz tutmanın yolu bireysel sorumluluk duygusundan, çevre bilincinin oluşmasından geçer.
Elhamdülillah bizler Müslüman ve bizim inancımıza göre de “Temizlik imandandır”. O zaman Müslüman hali ile ve kali ile temiz olmalı ve insanlığa örnek olmalıdır. Önce kendisi, sonra çevresi temiz olmalıdır. Bu da ancak duyarlı insanların işidir. Temiz bir çevre ve temiz bir dünyada yaşamak ümidiyle.