Aman Allahım ne muhteşem bir söz ?
Allah'ın Rasûlü kendisini deli gibi seven amcasını hidayete getirememişti.
Çünkü, Yaratan buyuruyordu ki... "Sen değilsin hidayeti veren. Hidayeti nasib edecek olan Benim."
Sen ve ben...
İlk önce Bu Dîni Mübîni İslâmı, Yani gayet açık ve seçik beyan edilmiş şu İslâm dinini yaşamakla, Hemde...
Hiçbir yabani düşünce ve gaye olmaksızın sadece Allah için yaşamakla mükellefiz.
Sonuçları yaratan O'dur.
Evet...
O mükellifiyetlerden biri de Tebliğ etmek. Yani etrafa, Başta yakınımızdan başlayarak anlatmak.
Anlatma ise....
Bağırmadan, hakaret etmeden, slogan atmadan, galiz kelimeler kullanmadan, suçlamadan, ayıplamadan, bozmadan, parçalamadan, nezaketi elden bırakmadan, surat asmadan, kibirlenmeden, cı'lık ve ci'lik yapmadan, nefret ettirmeden, sıkmadan, bela okumadan, vurmadan-kırmadan, küstürmeden, ötelemeden, şüpheye düşürmeden, gösteriş yapmadan, küçük düşürmeden, utandırmadan, iğnelemeden, kaş-göz etmeden, başa kalkmadan, minnet etmeden, haya ve edepten uzaklaşmadan ve hiçbir karşılık beklemeden olmalı.
Şayet, bunları beceremiyorsak susmalı.
اِنَّكَلَا تَهْدٖي مَنْ اَحْبَبْتَوَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْدٖي مَنْيَشَٓاءُۚ وَهُوَ Sûre-i Kasas 56 اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدٖينَ
(Ey Resulüm!) Gerçek şu ki: Sen sevdiğini (ve istediğini) hidayete erdiremezsin. Ancak Allah, dilediğine hidayet verir. O, hidayete erecek (iyi niyet, gayret ve karakterde) olanları daha iyi bilir.
İLMÎ ÇALIŞMANIN ÖNEMİ
Herkes cami yapmağa, Kur'an Kursu yapmağa para veriyor da; "İlmî araştırmalar merkezi kura cağız!" dediğiniz zaman, "Pöff, bu neymiş?" diyebiliyor.
Biz ilmî araştırmalar merkezi kurmak zorundayız. Niçin?.. İslâm için... Çünkü, İslâm sahipsiz kalmıştır.
Dümen, dümencisiz kalmıştır. Neyin nasıl yapılması gerektiği bir curcuna, kaos, kargaşa içinde, her kafadan bir ses çıkar durumda, bir ormanda iyi tesbit edilememektedir.
İlmî çalışmalara çok şiddetli ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
Bunun için, bu meselelerde full-time çalışacak elemanları besleyecek maddî kaynağa ihtiyaç vardır.
Bu Kocatepe gibi bir cami yapmaktan daha önemlidir.
Çünkü, dün bir arkadaşımız hatıralarını anlattı burda: "Üsküp'te üç tane selâtin cami gördüm ama, içinde namaz kılacak insan yoktu." diyordu.
Cemaat camiyi yapar ama, caminin mevcut olması cemaati meydana getirmiyor.
(Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN)
Şakîk-i Belhî hazretlerinden önemli bir tesbit;
Gençken, kendine göre bir grup kurmuş.
Demiş ki arkadaşlarına: "Şu ateşe tapanların üslerine gidelim. Yıkmayacağız, vurmayacağız, ama bunlar ne ahmak insanlar, bunların ahmaklıklarını görelim."
Gitmişler kiliseye. Bakmışlar ki, çok güzel yüzlü, çok güzel bir delikanlı, böyle acınacak bir hâlde, kendini vermiş ateşe, tapıyor. Şakîk; "Şuna bir İslâmiyeti anlatayım, yanmasın şu adamcağız." diyerek yanına gidip diyor ki:
"Kardeşim, bu ateş sana faydalı değil. Bunun faydası yok. Gel sen Müslüman ol ve kurtul şu ateşten!"
O genç buna bakıyor ve bir tokat atınca, beş parmak izi yüzünde kalıyor. Şakîk, delikanlının üzerine saldıran arkadaşlarına, "Dokunmayın!" diyor. Onlar; "Ne yapacağız?" diye sorunca; "Ben bu tokadın sebebini biliyorum. Hadi gidiyoruz." diyor ve yediği dayakla beraber kiliseden ayrılıyorlar.
Arkadaşlarına; "Herkes kendi yoluna, ben gidiyorum memlekete. Gideceğim bir dergâha, hem ilim öğreneceğim, hem de kalbimi temizleyeceğim. Ben adam olmadığımı bu tokattan sonra anladım." diyor ve vedalaşıp, gidiyor memleketin birine. Orada 10 sene, 20 sene, kaç sene ise, fırının içinde ekmeğin piştiği gibi pişiyor. Ekmek kıvamına gelince, oradan ayrılıyor artık. Memleketine dönüp arkadaşlarını buluyor. Kalan kalmış, giden gitmiş. Onları toplayıp diyor ki: "Gelin aynı kiliseye bir daha gideceğiz." Gidiyorlar yine aynı kiliseye. Bu sefer orada yaşlı, ihtiyar birisinin, kendini vermiş ateşe, taptığını görüyorlar. Şakîk-i Belhî yine onun yanına gidip diyor ki:
- Efendim, bu ateşin size bir faydası yok. Ahirette büyüğü adamı yakar. Vazgeçin şu ateşe tapmaktan.
- Tabii doğru, haklısın. Bana kelime-i şehadet söyle!
Söylüyor. Adam da halis kalble kelime-i şehadet getiriyor. Sonra ona şunu soruyor:
- Ben 25-30 sene evvel burada bir genç görmüştüm. Ona İslâmiyeti tebliğ ettim. Kabul etmedi. Bana da bir tokat vurdu. Acaba öldü mü?
- O benim, ben. Tokadın izi kaldı mı?
- Gitti. O zaman tokadı yedim, şimdi neden kelime-i şehadet getirdiniz?
- Çünkü o zamanda sen söylediğinle amel eden adam değildin. Sözün hiç tesir etmemişti...
Allah'ım bizi Hayırla yaşatıp Hayırla konuşturduklarından eyle ve sağlık sıhhat afiyet ver....