Değerli okurlar, Filistin’de, Filistinlilere yönelik yaklaşık dokuz aydır katliam ve soykırım uygulanıyor. Genel olarak Türkiye dahil Tüm Dünya’nın tepkisine yol açan bu eylemi protesto edenler gençlerdir. Batı Dünyasının yöneticileri hariç , tüm baskılara rağmen gençler aylardır, üniversite kampüslerinde, sokaklarda İsrail’in uyguladığı soykırım eylemlerine karşı, gelecekteki kariyerlerini hiçe sayarak, tutuklandılar, joplandılar, hakarete uğradılar, işkence gördüler, belki de çoğunun okul hayatı bitti. Buna rağmen Filistin için, Gazze için sokakları ve kampüsleri boşaltmadılar. Direnmeye ve Gazzeliler için seslerini duyurmaya çalışıyorlar, fakat asla pes etmiyorlar.
Gelelim İslam Ülkelerine, dokuz aydır, iktidarın pompalaması ile yapılan halk yürüyüşleri hariç Türkiye dışında hiçbir İslam ülkesinde ses getiren eylemler duymadım. Uzak Doğudaki İslam ülkelerinin durumunu takip edemedim. Buradaki kastım Arap ülkeleridir. Çünkü demokrasi kültürünün olmadığı yerlerde özgür ifadelerin ve fikirlerin olması mümkün değildir. Ayrıca bu fikirlerin eyleme geçmesi hiç düşünülemez. Youtube üzerinden yayın yapan duayen bir gazeteci ağabeyimiz geçenler de Gazze için bizim üniversitelerde, Batı Dünyasındaki gibi hiçbir eylemin yapılmadığından şikayet ediyordu. Bizim gençlerimizin neden suskun kaldığından hatta akademisyenlerin neden bu çocukları yönlendirmediğinden şikayet ediyordu. El insaf Hocam, Kampüsleri polislerle doldurmuşsunuz, iktidar aleyhinde olan veya üniversite yöneticileri aleyhinde herhangi bir haksızlık nedeniyle en küçük bir basın açıklaması yapmak istemeleri halinde dahi, öğrencileri tekme tokat ekip araçlarına doldurup gözaltına alacaksınız, en küçük bir ifade özgürlüğünü dahi kısıtlayacaksınız, yandaş akademisyenlerin ağzıyla kuş tutsa geçirmeyeceği gerçeğiyle yüzleştireceksiniz, ailelerinin büyük zorluklarla okutmaya çalıştığı bu çocukları ayrıca ailesinin de hedefine koyacaksınız, yandaş basının, yandaş seçmenin, hatta tüm ülkenin önüne hain diyerek yaftalayıp koyacaksınız, sonra da bizim öğrencilerimizden, bizim üniversitelerimizden İsrail’e hiç tepki gelmiyor diyerek şikayet edeceksiniz. Gelmez tabi ki çocuklarda mecalmi kaldı?
15 yıldır her ilin ilçenin girişlerinde ki yollara kurulan polis veya jandarma kontrol noktaları, bazen oluyor ki 300 kilometrelik yolda 3 kez kimlik kontrolünden geçtiğimi hatırlıyorum. Hatta bir gün Ezine istikametinden Çanakkale’ye gidiş yolu üzerinde durduruldum. Şehir merkezinde trafiğe takılmayayım diyerek çevre yolundan devam edip Çanakkaleliler bilirler, Mezarlığın olduğu Lapseki’den gelen araçların girişindeki yoldan Çanakkale’deki eve ulaşayım derken tekrar polis kontrol noktası tarafından durduruldum. Bu kontrol noktalarına normal şartlarda, kendisinden korkusu olan aranan herhangi bir kişi giriyor mu? Girmiyor kardeşim. Ciddi olarak aranan herhangi birinin yakalandığını da duymadım hatta işim gereği kendileri ile birlikte bulunduğum günlerde de görmedim.
Muktedirlerin, muhalifler nezdinde zerre inandırıcılığı yoktur. Biraz objektif bakanlar için elbette ülkede ve Dünya’da ki gelişmelere paralel olarak çok önemli gelişmelerin olduğu yadsınamaz. Bilhassa olmaz ise olmazımız savunma alanındaki gelişmelerdir. Yerli ve Milli sloganıyla tanıtılan savunmaya yönelik silah, araç ve gereçlerin Ordumuza sağladığı kabiliyetler ve caydırıcılığı asla göz ardı edilemez. Ancak muktedirler, eylem ve söylemleriyle, muhalif kesim üzerinde öylesine öfke ve nefret duygusu yarattılar ki insanlarımız artık yerli ve milli kavramlarını dahi, çok önemli olmasına rağmen, algılayamaz hale geldiler. 22 senedir aynı yüzü görmekten ve oligarşik görüntüleri ile birlikte muhalif kesimin desteklediği siyasi yapıları, terörist veya vatan haini anlamına gelecek imalar içeren söylemleri ile bıktırdılar.
Değerli okurlar, Anayasamıza göre devletimizin en üst mahkemesi Anayasa Mahkemesi’dir ve Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar son karardır. Yürütme ve altındaki mahkemeler bu kararlara uymak zorundadır. İktidar, üyelerini kendilerinin belirlediği, Anayasa Mahkemesinin işlerine gelmeyen kararlarına uymadıkları gibi, bir altındaki, üst mahkeme olan Yargıtay ile ters düşmelerini sağlayan ve bir alt mahkeme üyelerini, Anayasa Mahkemesi ile kavgaya tutuşturan eylemler ile, yeni anayasa için zemin hazırladığı ve sebepler yaratmaya çalıştığı gözlenmektedir. Dünya da evrensel bir gerçek vardır. Hukukun olmadığı yerde, medeniyet olmaz, bilim gelişmez, refah olmaz, devletin gelirleri belli bir yerlerde ve kesimde toplanır ve asla halka yansımaz, yoksulluk alır başını gider. Hukukun üstünlüğü olmayan yere yabancı yatırımcı gelmez yerli yatırımcılarda kendilerini daha güvende olacaklarını hissettikleri yabancı ülkelere giderler. İşsizlik büyür, halk üzerinde ümitsizlik, bıkkınlık, tükenmişlik hali hakim olur. Seçkin kesimler sürekli servetlerini katlarken, halk sürekli yoksullaşır, servetlerine servet katan kesimlerin güya yardımlarıyla halka bedava yemek dağıtıldığı görülür. Hayırsever işadamı olarak pozlar verilip reklamları yapılırken bazı evlere de kumanya yardımları yaparlar ki devletin halkına sahip çıktığı algısı yaratılır. Halbuki hukukun hakim olduğu ülkelerde çalışanlarının alacağı gelirler ile yoksullarına her ay yapacakları nakdi yardımlar, kanunlar ile hatta anayasa ile güvence altındadır. Halkın çalışanı çalışmayanı, gelirini bilir, hayatını buna göre düzenler ve gelir olarak son çare, devletinin himayesinde olduğunu bilir.
Değerli okurlar, bugün yaşadığımız ekonomik krizin sebebi iki dudak arası kararlar ile halk üzerinden denenen ekonomik programdır. Hukuk bitmiş, adalet duygusu yerle yeksan olmuş, Dini inancımız bu eylemlerin ortasına yerleştirilmiş din adamlarımızın da muktedirlerin yanında pervasızca siyasileşmesi iman temelinde halkımız üzerinde dini konularda ki duygularında örselenmeye neden olduğu gözlenmektedir. Son söz olarak Atatürk’ümüzün sözüyle bitiriyorum. ” Bütün ümidim gençliktedir.” Kalın Sağlıcakla…