“Yezit nedir, ne kızılbaş?
Değil miyiz hep bir kardaş?
Bizi yakar bizim ataş,
Söndürmektir tek çaresi.
“Allah birdir Peygamber Hak Rabül âlemindir mutlak Senlik benlik nedir bırak Söyleyim geldi sırası.
Anadolu’nun göbeğinde, Sivas’ımızın Şarkışla ilçesinden, Sivrialan Köyünden (Karaca lakaplı) Ahmet ile Gülizar’dan olma Aşık Veysel’in (1894-1973=78)bu tesbitlerine aşığım dostlar. Bize birlikten yana bütün kapıları çalanlar dost, ayrılık kapılarında dolaşanlar düşmandır.
Müslümanların değişmeyen en büyük önderi Hz. Muhammed Mustafa(sav) dır. Çünkü onu Allah seçmiş ve eline kitap vererek yarattığı kullarının başına numune, model ve örnek şahsiyet olarak göndermiştir. Bu hiç değişmeyecek ve kıyamete kadar da böyle devam edecektir.
Sensin bizim miracımız Ya Muhammed Mustafa,
Sensin bizim baş tacımız Ya Muhammed Mustafa,
Döndük dertli kişilere ne tabip var ne ilaç,
Kim olacak duacımız Ya Muhammed Mustafa?
Ramazan, Zilhicce ayları çok önemlidir; çünkü birinde oruç ve bayram, diğerinde hac ve kurban yer almaktadır. Bir diğer önemli Hicri ay ise Muharrem’dir. Onda Efendimizin hicreti ve Aşure günü yani 10 Muharrem’de insanlık ve islam tarihi boyunca gerçekleşen çok önemli olaylar vardır.
AŞURE GÜNÜ OLAN OLAYLAR -Hz. Âdem'in işlediği günâhtan sonra tövbesinin kabul edilmesi,
-Hz. İdris'in diri olarak göğe yükseltilmesi,
- Hz. Nuh'un gemisinin tufandan kurtulması,
- Hz. İbrahim'in ateşte yanmaması,
- Hz. Yakup'un oğlu Yusuf'a kavuşması,
- Hz. Eyyub'un hastalıklarının iyileşmesi,
- Hz. Musa'nın Kızıldeniz'den geçip İsrailoğulları'nı firavun'dan kurtarması,
- Hz. Yunus'un balığın karnından çıkması,
- Hz. İsa'nın doğumu ve ölümden kurtarılıp göğe yükseltilmesi
- Hz. Muahmmed'in Mekke'den Medine'ye hicreti
-Hz. Hüseyin’in şehadeti
EHL-İ BEYT
Ehl-i Beyt ifadesi Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’in eşi, Hz. Musa’nın annesi ve Efendimizin hanımları ile ilgili olmak üzere üç yerde geçmektedir. Bu ifade son peygamberin ümmetine vasiyet ettiği, Kur’an ve Sünnet gibi miras bıraktığı en güzel hediye, en güzel ailedir.
Başta Raşit Halifeler olmak üzere bütün İslam devletleri ve her devirde müslümanlar peygamber nesline saygıda ve sevgide kusur etmemişlerdir. Bilindiği gibi Efendimizin soyu Hz. Ali ve Hz. Fatıma’dan devam etmiştir. Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere Şerif; Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere Seyyit denilmiştir.
Ecdadımız da gerek Selçuklu gerekse Osmanlı Devleti döneminde evlad-ı Resul’e çok büyük bir ehemmiyet affetmişlerdir. Hatta Nakib’ül Eşraf’lık müessesesi kurulmuş, yıllarca bu soy kütüklerine, sicillere işlenmiştir. Onlar her daim özel muamele görmüş, korunup kollanılmıştır.
Emeviler devrinde horlanan evlad-ı Resul’e saygı duymak ve razı olmak sloganıyla iktidara gelen Abbasiler’in de ne yazıkki bakış açıları doğru, dürüst olmamış; zulüm ve işkenceleri Emevilerden geri kalmamıştır. Her iki dönem itibarıyla ilimde ve ticarette zirvede olan İmam Ebu Hanife peygamber torunlarına sahip çıkmış; her iki dönemde de karşı duruşunu sürdürmüştür. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” olma yolunu tercih etmemiştir.
Onun bu asaletli duruşundan dolayı Hasan Basri, İmam Malik ve İmam Şafi başta olmak üzere bir çok ilim-irfan ehli Ebu Hanife’nin yanında, hakkın hizasında durmuşlardır. Ancak ne varki bu hususun Sünni İslam dünyasınca yeteri kadar değerlendirilemediği üzerinde durulması gereken önemli bir noktadır.
Ayrıca 2. Ömer olarak bilinen Hz Ömer’in torunu Ömer b Abdülaziz’in üç yıllık hilafetinde sevilen, sayılan bir lider olmasındaki hikmetin ehli beyte karşı olumlu yaklaşımlarının doğal bir sonucu olduğu da iyi fark edilememiştir.
Bizler, nice yıllardır inanç ve kültür iklimimizi aydınlatan Zeynel Abidin, Abdülkadir Geylani, Cafer Sadık, Hoca Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli… gibi daha bir çok büyük mürşitlerin neslinden gelen bir milletiz.
HANIMLAR VE EHLİ BEYT
Anadolu’da hanımlar Hz. Aişeyi, Hz. Fatıma’yı örnek alırlar. Örnek evlilikleri Ali ile Fatma’da görürler. Çocuklarına ehli beytin isimlerini vermelerinin elbette bir hikmeti vardır. Cennet vatanımız Anadolu’da hanımlar yoğurt mayalarken, turşu kurarken, hamur yoğururken, bir hastanın sırtını ve bir yetimin başını sıvazlarken el benim elim değil ‘Fatma Ana’nın eli diye başlar ve bitirirler. Yeni evlenen çiftlere “Yuvanız ehli beyt yuvası gibi huzurlu olsun” dileğinde bulunurlar.
Hz. Fatma(ra) bütün kadınlarımızın rol modelidir. Zaten Hz. Aişe annemizde onunla ilgili olarak;” Ben Fatıma kadar babasına benzeyen kimseyi görmedim. Yürüyüşü, oturuşu, konuşması ve bütün hal ve hareketleri aynen babası gibiydi” demektedir.
Böylece onun da rol modelinin kim olduğu görülmektedir. Onun her iki ciğerparesini Efendimiz cennet gençlerinin başı olarak tarif etmiş; onlara özel ilgi ve ihtimam göstermiştir.
Bizzat Anadolu olan Yunus Emre’mizde;
Şehitlerin şer çeşmesi
Evliyanın bağrı başı
Fatma Ana gözü yaşı
Hasan ile Hüseyin’dir
Hazret Ali babaları
Muhammed ‘dir dedeleri
Arşın iki gölgeleri
Hasan ile Hüseyin’dir.
Kerbela’nın yazıları
Şehit düştü gazileri
Fatma Ana kuzuları
Hasan ile Hüseyin’dir.
Aynı çatı altında bulunan ve ‘evin sakinleri’ anlamına gelen ehli beyt, aile olarak ön plana çıkmaktadır. Bu kelime bize Kur’an’ın hediye ettiği öyle sıcak bir kavramdır ki sadece fiziki ve biyolojik birliği değil; esas itibarıyla manevi, iman ve duygu birlikteliğini ifade eder. “Selman ehli beytimdendir buyuran Peygamber” biyolojik birliği değil maneviyat birliğini kastetmiştir. Sevban ve Şükran Salih isimli Efendimizin hürriyetine kavuşturduğu köleler de onun ehli beyti olarak gördüğü kimseler olarak tarihe geçmiştir.
İNANMAYAN EHLİ BEYT OLMAZ
Bazen insanın hanımı, oğlu bile ehil kavramı içine giremez. Nitekim Hud Süresi 46. ayetinde ifade edildiği gibi; “ Ey Nuh, o asla senin ailenden değildir” ikazıyla imanın ehil olmak için şart olduğu belirtilmektedir. Halbuki Hz. Nuh oğluna adeta yalvarıyordu, azgın sular dağları aşacak, zirvelere ulaşacak gel benimle ve inananlarla birlikte gemiye bin ısrarına rağmen çağrısına karşılık bulamadı. Olay Hud süresi 39-47 ayetlerinde açık seçik olarak anlatılmaktadır.
Tahrim Süresi 9-12 ayetlerinde de Nuh ve Lut Peygamberin hanımlarının kafir kadınların önderi olduğu, ehil olarak kabul görülmedikleri ifade edilmiştir. İnanan kadınların önderi olarak;”Ya Rabbi bana cennette bir köşk nasip et ve beni Firavundan, amelinden ve zalim bir kavimden muhafaza eyle “ diye dua eden karısını; İmran kızı, İsa Peygamberin annesi Meryem’i model olarak sunmaktadır.
İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür,
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.
“Kızım Fatma, babana güvenme, amelinle ve Allah’ın merhametiyle ahiretine hazırlanacaksın” diye en sevdiği yavrusunu ikaz eden Efendimizin bu sözü hepimizi intibaha getirmesi gerekmez mi?
OSMANLI VE EHLİ BEYT
Selçuklu sultanı 3. Keykubat, Osman Gazi’ye Söğüt ve Domaniç yaylalarını temlik ettiğinde seyyitlere iyi davranmasının şefaate sebep olacağını belirmiştir. Gerçekten de Osman, Orhan ve 1. Murat dönemlerinde alimlere, dervişlere ve seyyitlere kucak açılmış; onlar kökü derinlere, gölgesi geleceğe ışık tutan Osmanlı çınarının manevi cephesini oluşturmuşlardır. Sevmişler, sevilmişlerdir.
Osmalının en uzun ömürlü devlet olması tesadüfi değildir. En başından en sonuna kadar Osmanlı evladı Resul’e gereken ehemmiyeti göstermiş, bu ilgi ve alaka başka yerde olanları bile bu coğrafyaya toplanmalarına sebebiyet vermiştir. Seyyit ve şerifler “ Şecereyi Tayyibe” denilen kütüklere kaydedilmiş, her türlü ihtiyaçları giderilmiş, özel muamele görmüşlerdir.
Ehli beyti seven, sayan ve hürmet eden milletimiz, onlara yapılan haksızlıkları hiç bir zaman onaylamamış, ızdırap dolu duygularını şairler ve edipler sayfalara, satırlara dökmüşlerdir. Nitekim Niyazi Mısri;
“Ol Hasan hazretlerine zehir içirdi eşkiya,
Hem Hüseyin oldu susuzluktan şehidi Kerbela,
İkisidir Aslı nesli cümle âli Mustafa,
Ben anın âline evladına kurban olayım.”
diyerek duygularını ifade etmiştir.
İncinmeyi incitmeye tercih eden, gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım; yetmiş iki millete aynı gözle bakan; ne olursan ol yine gel, bizde ümitsizliğe yer yoktur diyen Hacı Bektaş Velileri, Mevlana, Yunusları nereye koyacağız? “Müminler ancak kardeştir” diyen ayetleri; “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, bir birinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız” buyuran hadislere hayatımızda ne zaman yer vereceğiz?
VAHDETTE BÜTÜNLEŞMEK
Milletimizi oluşturan bütün insan gruplarını mezhebi meşrebi ne olursa olsun kucaklamak zorundayız. Bu topraklarda bu bir keyfiyet değil mecburiyettir. Yunus ne diyordu;
Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.
Öyle türkülerimiz varki onlar bizi gönül sazımıza dokunuyor, can evimize taht kuruyor. Kimseyi ötekileştirmek bizim hakkımız ve haddimiz değildir. İnsan insanı sevdiği ölçüde Allah nezdinde değeri artar. Ehli beyt sevgisi Resulullah sevgisinin tezahürüdür. Anadolu’da doğruluğun ve birliğin yolu böyle sevdalarla gerçekleşir.
Ali bizim şahımız,
Kâbe kıblegahımız
Miraçtaki Muhammed
O bizim padişahımız
Bunun daha ötesi yok. Başta Allah’ın Resulü ve Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali; Hasan ve Hüseyin… cümlesi biziz ve bizimdir. Geçmişte yaşanan kötü olayların ne savcısı, ne hakimi, ne de avukatıyız. Allah o gün ellerimizi koruduğu gibi bu günde dillerimizi korusun. Nefislerimizi muhafaza eylesin.