Bugün, 14 Ocak 2025 Salı

D. Mehmet ŞEKEROĞLU


FERDİ TAYFUR VE "AĞLAYIŞ YARATMAK" ÜZERİNE

FERDİ TAYFUR VE "AĞLAYIŞ YARATMAK" ÜZERİNE


 

Bugünkü makalemi Ferdi Tayfur ve arabesk müzik üzerine yazıp yazmamakta iki-üç gündür tereddüt etmekteydim. Geçen haftaki ölümünden beri her yerde, bitmez tükenmez bir ısrarla onun parçaları çalınıyor: Dolmuşlarda, otobüslerde, sokaklarda, evlerde... Demek ki onun müziği, Türķ milletinin önemli bir kısmının yaşamına, ruhuna dokunmayı başarmış. Tereddütümün iki basit nedeni var(dı): a) Ben müzikçi veya müzikolog değilim; b) Arabesk müziği eleştirince, halkın beğenisine saygısızlık mı etmiş olur(d)um?

Sonuçta, bu konuda da yazma eğilimim ağır bastı, deneyeyim öyleyse:

"AĞLAYIŞ YARATMAK?"

Ferdi Tayfur'un yaptığı müziği kısaca tanımlamak istesem, ne derdim? 

"Ağlayış yaratmak!" Veya:

"Ağlayışı müziğe dönüştürmek!"

Müzik de, tıpkı diğer sanatlarda olduğu gibi, toplumsal yaşamın yanısıra, insanın değişik ruh hallerini tasvir eden; o hallere dokunarak/ onları hatırlatarak insana çeşitli düşünce ve duygulanım biçimleri telkin eden bir "araç"tır: Örneğin hiddeti/ kızgınlığı, üzüntüyü/ ağlayışı, sitemi, tehditi, hakim olan zor koşullara karşı isyan etmeyi veya kadere boyun eğmeyi vs., vs... Müzik de - tıpkı diğer sanat dalları gibi -, insanda, kendini bir güçle özdeşleştirme ve sonuçta onu taklit etme isteği uyandırır. Yunanlılar buna "mimesis" demiştir. 

Ferdi Tayfur, şarkılarında ağlayış yaratarak insanları etkilemeyi seçen ve bilindiği üzere bunda da başarılı olan bir müzikçiydi.

Burada/ bu bağlamda iki tez geliyor aklıma:

1. Türk milletinin önemli bir kesiminde Ferdi Tayfur'un icra ettiği türden arabesk'e; yani hüzünleme'ye veya ağlama'ya eğilim vardır. 

2. Ferdi Tayfur (ve yine Orhan Gencebay, Ahmet Kaya, Kibariye ve benzerleri), arabesk müzik yapar(lar)ken, yâni insanlara hüzünü/ ağlamayı/ kadere boyun eğmeyi... telkin eder(ler)ken, (bence) büyük ölçüde halktaki çaresizliğin parsasını müzik aracılığıyla toplama güdüsü veya bilinci içinde hareket etmektedirler. 

ARABESK: "AĞLAYIŞ SANATI"NIN/ "SANATSAL AĞLAYIŞ"IN PAZARLANIŞ MÜZİĞİ Mİ?

Burada karşımıza çıkan belirleyici teşhis, yukarıda da dediğim gibi, şudur: Türk toplumunun önemli bir kesimi, belli ki çaresizlik içinde, böylesine bir hüzünlenme veya ağlayış biçimine eğilim göstermektedir. Arabesk yaşam ve müzik tarzlarına önemli ölçüde bir ilgi olduğundan, bir kısım sanatçının bundan yararlanmak, yani bunu "para"ya ve "ün"e dönüştürmek istemesi, kendiliğinden anlaşılabilir bir olgudur.

İçinde yaşadıkları hayat şartları nedeniyle, ağlamayla isyan ve mücadele arasında gidip gelen insanları, kendileri de "ağlayarak" ağlatma, yâni deşarj etme, yumuşatma işlevini görür, arabeskçiler.

*

Platon'un sanatçıyı "Devlet"inden kovması, aslında biraz da sanattaki bu etkileme/ yönlendirme, (diyelim) baştan çıkarma özelliğinden olmalı. Goethe'nin "Genç Werther'in Acıları" adlı - arabesk bir eser sayabileceğimiz - kitabının, intihar salgınına sebep olduğu söylenir; tıpkı Murat Kekilli'nin; "Bu akşam ölürüm, beni kimse tutamaz" diyen şarkısının intiharlara yol açtığına dâir söylentiler gibi... Bunlara, masal dünyasından da bir örnek gösterebiliriz: "Fareli Köyün Kavalcısı".

BİR İDEOLOJİK ETKİNLİK OLARAK ARABESK MÜZİK 

İdeolojilerin işlevi, insanları kendi çıkarlarına ters düşen telkinler/ propagandalar/ manipülasyonlar yoluyla etkilemek ve böylece onları, huzursuzluklarının gerçek kaynağıyla mücadele etmekten uzaklaştırmaktır. Arabesk müziğin yaptığı da budur. Türkiye'deki yaşam mücadelelerinde büyük bir ekonomik ve ruhsal huzursuzluk içinde bulunan insanlar, dokunsalar ağlayacak veya patlayacak durumdadırlar. İşte arabesk müzik, bu insanları tam burada yakalar ve onları, huzursuzluklarının gerçek nedenlerinin bilincine varamamaları doğrultusunda yönlendirir, manipüle eder. Neler yapar? Bazılarını sayalım:

- Huzursuzluklarının nedeninin ekonomik ve siyasal koşullar değil, "kader" olduğunu telkin eder;

- Hüzünlenmeyi ve ağlamayı teşvik eder;

- İnsanlara, dünyanın böyle gelmiş böyle gideceğini, asla değişmeyeceğini telkin eder;

- Dinleyenleri, her insanda olması muhtemel aşk acılarının içine çeker ve bunları, sanki uğraşılması gereken yegâne gerçekler/ acılar onlarmış gibi gösterir...

- Vs., vs.

KÖR NOKTA KÖŞESİ 

1. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ailelere, üç çocuk yapmayı tavsiye etti, bir kere daha ve büyük bir ciddiyetle. Bu, makale konumuz bağlamında şu anlama da geliyor: Nüfusumuz artacağına göre, halkımızın sadece daha fazla tarikatlara marikatlara değil, yeni DAMARDANCI (!) arabeskçilere de ihtiyacı olacak! Başka bir deyişle: Sadece tarikat liderlerinin insanlarımızın "kılcal damarlarına kadar" (bu deyim için, kaynak: "FETÖ Cemaati") sirayet etmesi, müesses nizamın tıkır tıkır (veya, paldır küldür!) işlemesine yetmiyor, tabii. Diziler miziler vs. yanısıra, yeni arabeskçiler de gerekiyor ülkeye.

2. Ahmet Kaya'yı, arabeskçilere verdiğim örnekler arasına bilerek aldım. Yaptığı müzik, (güya) "solcu" (!) arabesktir. (Oysa solculuk, ağlayınca solculuk olmaktan çıkar, arabeske dönüşür). Onun, "Ağladıkça", "Kum gibi..." akan müziği de; sağ, sol vs. her kesimden dinleyicilerinin DAMARlarına işler, uyuşturucu etkisi yapar, benzerleri gibi.