Tanıdıklığın, ahbaplığın, arkadaşlığın ve dostluğun önemini bilmeyen yoktur sanırım. İnsan, ömründe pek çok kimselerle ahbaplık ve arkadaşlık eder. Ancak bunların hepsine dost ve arkadaş denemez. Çünkü bunlar çok değerli vasıflardır.
İnsanların görüştüğü kişilerden bir kısmına tanıdık denir. Bunlarla olan bağlantı ya bir selamdan veya rastladıkça hal hatır sormaktan ibarettir. Diğer bir kısmına da “ ahbap” denir.Bunun değeri tanıdıktan daha fazladır.
Öyle ki, belli günlerde bunların ziyaretine gidilir, ziyaretleri kabul edilir, görüşme uzadıkça aranır ve sorulur. Eğer ayrı ayrı şehirlerde ikamet ediliyorsa mesaj ve telefonla hal hatır sorulur, gönül alınır ve hasbıhal böyle gerçekleşir. Bu da ahbaplar arasındaki samimiyeti ve gönül bağlılığını devam ettirmenin diğer bir yoludur.
Ancak, insan her sırrını, her derdini tanıdıklarına ve ahbaplarına söylememeli ve söyleyemez. Onlardan her hususta yardım da bekleyemez. İnsan tanıdık ve ahbabıyla ne kadar içli dışlı olsa da yine de sır ve mahremiyet hususunda arada bir mesafe bırakmalı.
Bu açıklamalardan hareketle tanıdık ve ahbabın dışında bize en yakın olana da hakiki dost denir. İnsanın hayatında edindiği dostların sayısı nerdeyse bir elin parmakları kadardır. Kaldı ki, insan hayatında ya bir, ya iki gerçek dosta sahip olabilir.
Tabiri caiz ise bu gerçek dostlar kişinin ikinci vicdanıdır. Bazen vicdanın sustuğu ,durduğu, durakladığı ve basiretin bağlandığı yerde o konuşur, sözü o dost söyler, vicdanı o aydınlatır.İyiyi ve güzeli o söyler ve gereği gibi uyarılarda o bulunur.
Dolayısıyla gerçek dosta bilcümle sırlar emanet edilir, her husus onunla müzakere edilebilir. Gerçek dostun tavsiyeleri, öğütleri, uyarıları ve eleştirileri damıtılarak süzülen berrak su gibidir. Zaten dostluğun kuralları da bunu gerektirir. “ Dost, insanın ayıbını görünce gizlice ihtar eder; ifşa etmez. Böyle olan dostun da on ayıbını Allah örter.” buyuran Allah Resulü, kusur ve ayıp gizlice söylenirse sahibine nasihat, açıktan söylenirse ona ihanet edilmiş olacağına dikkat çekmiştir.
Gerçek iki dost mutluğu da mutsuzluğu da birlikte yaşar. Birinde meydana gelen keder ve hüzün diğerini de üzmüş olur. Birinin duyduğu mutluluk ve hazdan öbürü de paydaş olmuş olur.
Gerçek dostluğun oluşması, olgunlaşması ve kemale ermesi için şu dört şartın yerine gelmesi gerekir. Aradaki sevgi ve samimiyet, bir menfaate, bir çıkar ilişkisine dayanmamalıdır.
Dostlar, birbirlerine karşı vefakar ve fedakar olmalı yani, gerek ihtiyaç anında gerek sıkıntılı durumlarda ve gerekse mutluluk zamanlarında dostluğa ve sevgiye zarar vermemelidir. Dostlar birbirinin kusurlarını hoşgörü ile karşılamalı, biri diğerinin gıyabında, arkasında onun haklarını, onurunu ve vakarını korumalı ve savunmalıdır. Eğer araya menfaat girerse o zaman dostluğun asaletine zarar gelir ve böyle dostluklar uzun süre yaşayamaz.
Gerçek manada iki dost arasındaki samimiyet, bazen iki kardeş arasındaki samimiyetten daha da ileri olabilir. Evet, insan her sırrını, her arzusunu ve durumunu kardeşine, biraderine açmadığı ve onun görüşüne başvurmadığı halde, tüm bunları çekinmeden dostuna söyleyebilir ve onun fikrini, görüşünü alabilir.
Tüm açıklamalardan anlaşılıyor ki, dostluğun kıymet ve önemi çok büyüktür. Bununla beraber insanın her rast geldiğine, kendisine ilgi ve muhabbet gösteren herkese dost gözüyle bakması saflığın biraz da bönlüğün eseridir.
İşte bunun içindir ki, tanıdık veya ahbaplar arasında seçilecek dostun ahlakı, yaşantısı uzun uzadıya tecrübe edilmeli, uzun süre onunla düşüp kalkmalı, mümkünse seyahat etmeli, ne dereceye kadar şahsi menfaatine düşkün, ne kadar fedakar ve cömert olduğu tetkik edilmeli ve ondan sonra da dostluğu sınanmalıdır.
Gerçek dost, istek ve arzuları peşinde koşmaz. Onun için atalarımız; “Uzun emelleri, arzuları olan kimselerden uzak durun.” demişlerdir. Uzun uzadıya ahlakı, geçmişi, yaşantısı, karakteri, asaleti denenmeyen bir kişiyi dost olarak kabul etmek doğru değildir.
Eğer dost edineceksek, onu tanımak için bunca zahmetlere katlanmamız gerekecektir. Öte yandan gerçek dostluğun oluşması daha küçük yaşlarda, yani okullarda başlar. Çocuklarımızın yanlış yollara sapması, öz değerlerini yitirmesi hep başı boş kişileri arkadaş ve dost edinmelerinden kaynaklanmaktadır.