Yağmur her yere yağar ama yıldırım bir yere düşer...
Görünüşe aldanma, bina ne kadar çirkinse içinde o kadar ilginç insanlar oluyor...
Benim gençlik yıllarımda insanların telefonları vardı, bugün ise gördüm ki artık telefonların insanları var...
"Boş kaldığında hemen bir işe koyul" (İnşirah-7)
Neden mi?
"Kitabına eğilmiş çocuk,
Aşını pişiren kadın,
Tarlasını süren çiftçi,
Tezgahtaki sanatkâr,
FENALIK DÜŞÜNMEYE vakit bulamaz."
(Ahmet Yesevi (ra) Dostum, artık bir şey söylemen gerkmez mi?
-kime
-herkese
-herkes kim?
-Unutmazsan maziyi, intikam alır hatıralar, demiş ya şair, “aydınlık bir geleceği, karanlık bir geçmişe kurban etmeyelim.”
Yazdıklarımız hakikatlerin ta kendisi sustuğumuzda da herhalde bunun bir hikmeti vardır…
Kederden ağlıyor da insan sevinçten ağlamak pek denk gelmiyor...
Karpuzu kestin.
Baktın ki kabak. Bırakır, yemezsin ya.
İnsan da öyle işte.
Baktın ki ham, sevgisiz, saygısız, görgüsüz, sevimsiz ve hesap makinasından bile daha iyi hesap yapıyor. Bırak olduğu yerde.
Dönüp bakma bir daha. Muhtap olmaya değmez çünkü.
Bazı hesapları Allah’a bırakın!
Her kalp kırıklığının hesabını sormaya kalkmayın! Her iyiliğin karşılığını hemen beklemeyin! Çünkü bu dünya her kötülüğün hesabının sorulacağı ve her iyiliğin karşılığının tastamam alınacağı bir yer değildir.
Bazı hesapları Allah’a ve ahirete bırakın! İmam Şâfiî diyor ki: Kur'an'da öyle bir ayet vardır ki zalimin kalbine saplanan bir ok, mazlumun kalbine sürülen bir merhem gibidir. İşte o ayet; "Senin Rabbin hiçbir şeyi unutacak değildir." (Meryem, 64) ayetidir. Rahat olun! Ve bazı şeyleri Rabbimizin her hesabı soracağı ve her iyiliğin karşılığını vereceği güne erteleyin.
Vakit olur ki senin sınavın başkalarının sınavı olur. Gün olur sen başkalarının sınavı olursun.
Bu meşguliyet bize asıl sınavı unutturuvermesin…
(Tapduk Emre)
İnsanı sabırsızlığa sevk eden şey:
- Derdini sanki sürekli devam edecekmiş gibi düşünmesidir.
Şımarıklığa sevk eden şey ise:
- Kendisini ve elindeki nimeti sürekli kalacakmış gibi düşünmesidir.
Oysa Yavuz Sultan Selim’in dediği gibi:
“Ne dem bâkî, ne gam bâkî.”
Yâ Bâki entel Bâki...
İKİ KİRLİ EL
İslam öncesi Mekke’nin
Kara düzeni şöyle idi;
Tefecilik, Kölelik, fuhuş ve gasp…
Bu, “Yeda Ebi Leheb” düzenidir.
Ebu Lehebin iki eli vardır;
Faiz tefecilik, birde siyaset!
İki eli de insanların cebinde!
Alınan borç ödenmezse;
Erkek köle, kadın ise sermayedir.
Hepsi İbrahim dinindeniz!
Yani dinciyiz diyorlar,
Ama puta tapıyorlardı.
Ebu cehil, iyi bir hatip,
Bilge bir adamdır.
Bir ses yükseldi Mekke’den
“Fekkürakabe”
Azat edin köleleri!
Saray efendileri korktular,
Düzenleri sarsıldı..
Habeşli Bilal ile
Nasıl eşit oluruz?
Demeye başladılar!
Top yekûn saldırdılar;
Bedir’de, Uhut’da, Hendek’te
Hepsi yenildi, teslim ettiler
Mekke’nin anahtarını.
Önce Emevi oldular,
Sonra Abbasi, bugün ise
Farklı adlarla anılıyorlar.
Yeniden, o sese muhtaç dünya?
“Fekkürakabe”
“Azat edin köleleri!”
KÂBE – GÖKDELEN
Kıblemizi;
Kaybedince mi sapıttık?
Yoksa, sapıtınca mı,
Kıblemizi kaybettik?
Şimdi, gökdelen dikme
Yarışı var ümmette!
Tüm İslam ülkeleri Aynı yarıştalar.
Batı karşısındaki,
“Aşağılık duygusu” deyin,
“Büyüklük duygusu”
Ne derseniz deyin!
Bu, bir hastalıktır!
Kâbe'den daha yüksek,
Onun üstünde,
Bir ev nasıl olabilir?
Kâbe’nin tepesinde
Devre mülk!
Utanmadan adına da, “Zemzem Tower” Diyeceksin!
Bu, edebe aykırıdır!
Amerika’da İkiz kuleler yıkıldı,
Ama Kâbe’nin Çevresindeki kuleler
Kâbe’nin tepesindekiler,
Çok mutlu!
Dimdik ayaktalar!
Gökdelenler yükseldi, İmanlar alçaldı!
HAYIRLI CUMALAR