Bir akşam üzeriydi, mutfakta bir tepsi hazırlıyordum. Biraz fasulye, biraz pilav koydum tepsiye. Üzerine patlıcan, salatalık ve birkaç kayısı ekledim. Tam kapıya yönelmiştim ki babam seslendi:
“- Nereye gidiyorsun kızım?”
“Ninem, bunları köyün kenarındaki yaşlı adama götürmemi istedi,” diye cevap verdim.
Babam duraksadı, sonra sakin bir sesle konuştu:
“- O halde şöyle yap. Mutfaktan birkaç tabak getir. Yemekleri ayrı ayrı koy. Tepsiyi temiz bir örtüyle düzenle. Yanına bir bardak su, bir kaşık ve bir dilim ekmek de ekle.”
Babamın dediklerini yaptım. Tepsiyi düzenlerken, onun dediği gibi her bir şeyi özenle yerleştirdim. Yaşlı adama götürdüğümde, yüzünde beliren tebessüm beni derinden etkiledi. Döndüğümde, babama neden böyle yapmamı istediğini sordum.
Babam, elindeki kitabı kenara koyarak yüzüme baktı ve dedi ki:
“- Evladım, yemek ikram etmek ‘mal sadakasıdır.’ Ama bir şeyi güzel ve özenle sunmak ‘gönül sadakasıdır.’ Birincisi insanın karnını doyurur, ikincisi ise kalbini ısıtır. Birincisi, karşısındakine yardım edilen bir yabancı gibi hissettirir. İkincisi ise ona kendini değerli, bir dost gibi hissettirir.”
Bir an sustu, sonra gözlerimin içine daha derin bir ifadeyle baktı:
“- Şunu unutma kızım; bir insana vereceğin şey, sevgi ve saygıyla birleşmedikçe tam anlamıyla hayır getirmez. Sakın ola ki yaptığın iyilik, karşındakini küçülten ya da mahcup eden bir hâl almasın. Her şey, insanın kalbinden geçtiği şekilde değer bulur.”
O günden sonra, birine bir şey verirken sadece ne verdiğime değil, nasıl verdiğime de dikkat etmeyi öğrendim. Babamın sözleri kalbimde bir rehber oldu. alıntı