Muzaffer GÜNAY (ÇOCUK MASALLARI)

Tarih: 12.12.2022 10:32

GÖZLERİ İNCİ SAÇAN KIZ

Facebook Twitter Linked-in

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, bir ülkede bir padişah ile annesi varmış.

Genç padişah, bir gün, bir ülkede, gülünce yanaklarından gül, ağlayınca gözlerinden inci saçılan bir kız olduğunu duymuş. Bunu annesine söylemiş. Kızı istemek üzere, annesini kızın evine göndermiş. Padişahın annesi, kızın evine gitmiş. Bu kızın öz annesi öldüğü için, üvey annesiyle birlikte kalıyormuş. Aynı zamanda bir de üvey kız kardeşi varmış.

Üvey kızının bir padişah tarafından istendiğini gören üvey anne, kıskançlığından çatlayacak gibi olmuş. Kızı gören padişahın annesi, üvey anneye:

- Gülünce yanaklarından gül, ağlayınca gözlerinden inci saçılan bu kızınızı padişah oğluma istiyorum, demiş.

Üvey anne, çok üzülmüş. Çünkü, öz kızı evde kalacakmış. Ama, aklına bir kurnazlık gelmiş. Üvey kızını verdiğini söylemiş. Padişahın annesi, getirdiği yüzüğü kızın parmağına taktıktan sonra ülkesine dönmüş. Üvey anne, kafasındaki çirkin planı düğün günü uygulamaya başlamış. Üvey kıza gelinliği giydirmiş ve düğün alayı ile birlikte yola çıkmış. Öz kızı da yanındaymış.

Az gitmişler, uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler. Bir yokuşa vardıklarında üvey kız:

-Çok susadım, demiş.

Üvey anne, arabadan inmiş:

-Ben su aramaya gidiyorum, diyerek uzaklaşmış.

Bir süre sonra geri dönmüş ve şöyle demiş:

- Su buldum ama başında bir dev var. Bir göz verirsem bir kova su alabilirmişim.

Zavallı kız, ne yapsın? Susuzluktan içi yanıyor. “Pekâlâ." diyerek bir gözünü çıkarıp üvey annesine vermiş. Kadın gitmiş, önceden hazırladığı bir kova suyu getirmiş. Kızcağız, kana kana içmiş. Bir süre daha gitmişler. Hava çok sıcak olduğu için gülünce yanaklarından gül, ağladıkça gözlerinden inci saçılan kız, yine susamış. Üvey anne yine su aramaya gitmiş, sonra geri dönmüş:

-Bu suyun başında da bir dev var. O da öteki gibi bir göz istiyor. Yoksa su vermeyeceğini söylüyor.

Kızcağız, büyük bir üzüntüyle ikinci gözünü de çıkarıp vermiş. Kıskanç ve kötü kadın, aynı şekilde bir kova ile geri dönmüş, kızcağız suyu içmiş.

Düğün arabası bir ormanlığa girmiş. Hain kadın, bir fırsatını bulup gözleri kör olan üvey kızının üstündeki gelinliği çıkararak kendi kızına giydirmiş. Üvey kızı da ormanda bırakmış.

Düğün alayı, saraya girmiş. Padişahın annesi, gelen kızı görünce şaşırmış. Bu kızı, gülünce yanaklarından gül, ağlayınca gözlerinden inci saçılan kıza hiç benzetememiş. Fakat “Belki yanılıyorum." diye sesini çıkarmamış.

Öte yandan ormanda tek başına kalan üvey kızcağız, kör olduğu için hiçbir yere gidememiş. Devamlı ağlıyormuş. Bu yüzden, önünde bir sürü inci birikmiş. Bir ihtiyar oduncu, kızı görmüş. Burada ne aradığını sormuş. Kız, başından geçenleri anlatmış. Titrek sesiyle:

- Dedeciğim, beni evine götür. İncileri satar, beraberce yer içeriz. Ben sana bakarım.

İhtiyar, pek memnun olmuş, kızcağızı alıp kulübesine götürmüş.

Biz dönelim saraya. Padişah, hanımının yanaklarından gül, gözlerinden inci döküldüğünü hiç görmemiş.

Ona:

-Hani, senin gözlerinden inci, yanaklarından gül saçılmıyor? diye sormuş.

Kız çok kurnazmış:

-Her şeyin bir mevsimi var padişahım, bekleyelim, demiş.

Böyle demiş ama, padişahın şüphesi devam etmiş.

Üvey kız, bir gün, ihtiyar oduncuyla konuşurken gülmüş. Yanaklarından güller saçılmış. Kız:

-Dede, bu gülleri bir sepete koy. Sarayın önünden geçerken, “Vakitsiz açan gül satarım!” diye bağırarak geç.

Sesini duyup da birileri yanına gelinceye kadar bağırmana devam et.” Demiş.

İhtiyar, küçük sepetine gülleri koymuş. Sarayın önünden geçerken, kızın dediği gibi birkaç kere bağırmış. Padişahın hanımı, annesine koşarak bir ihtiyarın, gül sattığını söylemiş. Annesi, hemen satıcıyı çağırttırmış. İki tane gül satın almış. Kızına, gülleri kocasına vermesini söylemiş. Padişah hanımı, gülleri götürüp padişaha vermiş ve:

- Nihayet o gün geldi, işte bu gün güldüm ve yanaklarım güller saçtı, demiş.

Padişah, gülleri koklamış ve “Ne kadar da güzel kokuyor!” Demiş.

Tam bu sırada ormandaki kız düşüp bayılmış. İhtiyar, çok korkmuş. Kızı ayıltmaya çalışmış. Ayılmayınca da, öldüğünü zannedip bir mezara gömmüş. Oysa kız canlıymış. Sonra gözyaşları içinde, kulübesine dönmüş.

O gün, padişah yanına kimseyi almadan atına binmiş ve ava çıkmış. Kızın mezarının bulunduğu ormana varmış. At, bu mezarın başına gelince durmuş. Hiçbir yere gitmemiş. Padişah, atından inmiş.

Merak ederek, mezarı elleriyle açmaya başlamış. Bu sırada, bir kadının ağlamasını işitmiş. Mezarı tamamen kazmış.

Karşısına güzel bir kız çıkınca çok şaşırmış. Onu mezardan çıkarmış. Mezarda bir sürü inci görünce:

- Güzel kız, sen burada ne yapıyorsun? Bu inciler de ne? Demiş.

Kız, bu sözlere gülmüş. Gülünce, yanaklarından güller saçılmış. Kızın daha fazla bir şey söylemesine gerek kalmadan, padişah her şeyi anlamış. İstediği kızı bulmanın sevinci ile saraya dönmüş. Kıskanç ve kötü kadından hesap sormuş. Sakladığı iki gözü almış ve kıza vermiş.

Gözlerini yerine takan kız, yeniden görmeye başlamış.

Padişah ise, kadın ile kızını katırlara bindirip dağlara yollamış.

Görkemli bir düğün ile evlenen padişah ve kız, çok mutlu olmuşlar.

Onlar ermiş muradına, darısı isteyenin başına...

(Türk Masalı)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —