Konfüçyüs demiş ki:
"Güneşin sana gelmesini istiyorsan, gölgeden çık."
Konfüçyüs'ün bu derin sözü, hayatta aydınlığı, umudu ve mutluluğu arayan herkesin kulağına küpe olmalı.
Güneş, burada ışığı, aydınlanmayı, bilgeliği ve yaşam enerjisini temsil eder. Gölge ise karanlığı, korkuları, içe kapanmayı ve ataleti simgeler.
Bu söz bize şunu hatırlatıyor: Eğer hayatta ilerlemek, gelişmek, mutluluğu ve başarıyı yakalamak istiyorsak, kendi içimizdeki karanlık noktalarla yüzleşip onları aşmamız gerekiyor.
Gölge, bazen geçmişin yükü, bazen başarısızlık korkusu, bazen de alışkanlıkların konfor alanıdır.
Ancak gölgede kaldığımız sürece güneşin sıcaklığını ve ışığını hissetmemiz mümkün değildir.
Bir düşünelim... Günümüz insanı, çoğu zaman iş hayatının stresi, ilişkilerdeki güvensizlikler ya da toplumun beklentileri arasında sıkışıp kalıyor.
Sosyal medya ekranlarında kendini kıyaslamalarla yoruyor, geçmişte yaptığı hatalarla yüzleşmekten kaçınıyor.
Böylece kendi gölgelerinde yaşıyorlar. Ama ne zaman ki bir adım atıp gölgeden çıkıyorlar, işte o zaman güneş onları karşılıyor.
Bu söz, bize harekete geçmenin ve risk almanın önemini hatırlatıyor.
Bazen bir dostluk kurmak için ilk adımı atmak, bazen yeni bir beceri öğrenmek için cesaret göstermek gerekiyor.
Tıpkı bir tohumun toprağın altından gün yüzüne çıkmak için verdiği mücadele gibi...
Eğer o tohum toprağın karanlığına razı gelseydi, asla bir çiçek açamazdı.
Güneşin altına çıkmak cesaret ister. Çünkü ışık, gölgede gizlenen yaralarımızı da ortaya çıkarır. Ama bu yaralar iyileştikçe, içimizdeki potansiyel de ışıldamaya başlar.
Belki de şimdi kendimize şu soruyu sormanın zamanı gelmiştir:
"Ben hangi gölgede saklanıyorum? Hangi korkularım beni güneşten uzak tutuyor?"
Unutmayın, güneşe yürüyenler sadece ışığı değil, aynı zamanda kendi gölgelerini de arkalarında bırakırlar. Belki de ilk adım, sadece adım atmaktır...
Sevgi ve ışıkla. Alıntı- Naşit Oskay