“Kula bela gelmez Hak yazmayınca.
Hak bela yazmaz,kul azmayınca."
Kuluna zulmetmez asla Hüdası.
Kulun çektiği kendi nefsinin cezası.
Hak kulundan intikamını yine kul eliyle alır, Bilmeyen bunu kul yaptı sanır.
ALLAH isterse kulun işini mermere geçirir çürük dişini, ALLAH istemese kulun işini lokum yerken kırar sağlam dişini.
Evet yaşadıklarımızın hepsinin dayandığı bir yasa var. Buna İslam ıstılahında “Sunnetullah” diyoruz. Tabir caizse sosyal hadiselerin kanuniyeti. Sebep sonuç ilişkilerini gösterir kanunlar. Allah, kitabında bu kanuniyetleri kâh direk olarak kâh daha önce yaşamış olan kavimlerin kıssaları üzerinden bildiriyor. Kullarını dikkatini şu hususa yoğunlaştırıyor: “Ben bu kıssaları size hikâye olsun diye nakletmiyorum. İnsanı halk eden yaratıcı olarak onun nasıl bir varlık macerası yaşayacağını en iyi ben bilirim. Onun için de sizleri uyarıyorum. Geçmiş kavimler şunu şunu yaptılar ve karşılığında da bunu buldular. Eğer sizlerde onların yaptıklarını tekrar edecek olursanız başınıza gelecek onların başına gelendir. Mazeretinizi ortadan kaldırmak için bunu böylece sizi bildiriyorum.”
Dolayısıyla bu gün Müslümanlar olarak yaşadıklarımıza bu pencereden bakıp “Biz acaba nerede hata yapıyoruz” diye bir muhasebe ve murakabe yapmak günü.
İlmi, ahlakı, adaleti siyasete kurban etmemeliyiz. Doğru ve adil olanı yapıp neticesini sonsuz kudretin sahibine bırakmalıyız. Hasıl olana rıza ederek tam bir teslimiyetle O’na yöneleceğiz.
KIRMIZI KAR
Babası oğluna,
“Kaplumbağa ile timsah”
Hikâyesini anlatıyormuş;
Oğlum; Timsah ağzına
Kaplumbağayı almış,
Tam yutacak, fakat
Kaplumbağa sıçramış
Nehrin kenarındaki
Kavağa çıkmış deyince,
Oğlu itiraz etmiş:
Babacığım! Kaplumbağa
Nasıl ağaca çıksın? Baba;
Oğlum, yaşaması için
Kavağa çıkması gerekir!
Hani derler ya,
“Balık kavağa çıkınca”
“Kırmızı kar yağınca”
Ne balık kavağa çıkar,
Ne de kırmızı kar yağar.
Âhirzaman fitnelerinin
Gel gel dediği günümüzde,
Müslüman’ca yaşamak için
Olmazları oldurmak gerekir!
Önce "Yazı”mızı değiştirdiler, sonra yazgımızı.
Önce dilimizi bozdular, sonra dinimizi.
Latin'in dikenini gül eylediler.
Bin yıllık müktesebatı kül eylediler.
Binalar dolusu hazinelerimizi pul eylediler.
Hafızasını kaybetti şairler.
Ahraz oldu hatipler.
İlmini unuttu Alimler.
Arşı alaya yükseldi cahiller.
Kaderimiz değişince, ederimiz de değişti.
Okuduğunu anlama,
fikrini anlatma
ve kendi dilini doğru konuşmada Dünyada sonuncuymuşuz.
Ortalık;
doğru anlayamayan,
doğru anlatamayan
ve doğru anlaşamayanlarla dolu.
Konuşurken kıran-kırılan,
muhabbeti muharebeye dönen,
diliyle yarenini yaralayanların izdihamıyla, hınca hınç Adliyeler.
Teklif ederken tehdit eden, özür dilerken ömür tüketen, taltif ederken tahkir edenlerden geçilmiyor.
Dilimiz hasta,
Gönlümüz yasta,
Yüreğimiz fersiz,
Sineler kedersiz,
Erkekler yüreksiz,
Kadınlar iffetsiz.
Çocuklar edepsiz… Oldu.
Diyor ya Şair;
"Bize bir nazar oldu, Cumamız Pazar oldu
Ne olduysa bize hep, azar azar oldu"…
HAYIRLI CUMALAR
