Şanlı tarihimizin en şanlı sayfalarından biri de Çanakkale zaferini kazandığımız ve 108. Yılını kutladığımız deniz ve kara savaşlarıdır. Tarihin kaydettiği en kanlı mücadelelerden biri olan “Çanakkale Savaşları” madde ve mananın mücadelesinde mananın galip gelmesidir. O günkü şartlarda dünyanın en modern silahlarına sahip azgın batının ordularını Çanakkale’de denize ve toprağa gömdüğümüz zaferin adıdır Çanakkale.
İslam’ın son kalesi olan Osmanlının şanlı tarihine şan kattığı yerdir Çanakkale. Ve Milletimizin en zor anında bile vatanı, milleti, dini, diyaneti, namusu ve şerefi için neler yapabileceğinin canlı şahididir Çanakkale. “Yetiş Ya Muhammed dinin elden gidiyor” feryadının duyulması ile manevi dinamiklerin sahne aldı yerdir Çanakkale.
Çanakkale buradan yazılacak kuru kuru ifadelerle anlatılacak bir olay değildir. Zaten bizde bunu anlatacak değiliz. Bu kahramanlık destanını her yıl dönümünde önüne gelen herkes dili döndüğünce anlatıyor ve kahramanlık nutukları atıyor. Anlatılanlara bir de biz laf kalabalığı yaparak katılmayalım.
Biz başka bir açıdan günümüzde yaşadığımız hayat ile Çanakkale’de 7 den 70’e vatan savunmasına katılıp hayatının baharı ya da sonbaharında şehit olan atalarımıza ne kadar layığız ona bakalım isterseniz. Biraz incitici olacak ama o atalara layık birer evlat mıyız? Yoksa orada canını bizim için feda edenlerin kemiklerini mi sızlatıyoruz? Olaya bir de o pencereden bakalım.
Bir başka açıdan bakarsak, bizim bu halimizi gören şehitlerimiz acaba ben bunlar için mi can verdim diye kendilerine soru sorarlar mı? Biz Çanakkale savaşını Mehmet Akif’in dediği gibi “Tek dişi kalmış canavar”’ın süfli emellerine dur demek için yapmıştık. Batı medeniyeti denilen sömürgeci, emperyalist ve kan dökücü vampirlerin ülkemizi işgal etmelerine dur demek için iki yüz elli bin vatan evladını şehit vermiştik.
Sonra ne yaptık; Çanakkale’de dur dediğimiz sömürgeci batıyı taklit ederek medenileşeceğimizi sanarak onlara ait ne varsa alarak bu millet üzerinde uygulamaya kalktık. Sonucunda ne batılı olabildik ne de doğulu kalabildik. Çanakkale’den silah zoruyla geçemeyenler medeniyet adı altında ne yazık ki kültür emperyalizmi ile hiç zorlanmadan geçtiler ve bizi kendilerine benzettiler(!). Doğulu kafası ile batılı olmaya kalktık ve ne yazık ki bukalemuna döndük.
Batının bilim, teknoloji ve sanayisini alacak yerde giyim, kuşam, sanat adı altında ahlaksızlığını ve kültürünü aldık. Onlar gibi düşünür, onlar gibi yaşar ve onları taklit edersek gelişeceğimiz zannettik ve Çanakkale’de bu vatan için toprağa düşenlerin kemiklerini sızlattık.
Tarihte özünü kaybeden kavimlerle ilgili pek çok ibret var ama biz onları bile örnek almadık ve bugün yaşadığımız ülkede çeşitli afetlerle tarihin karanlıklarında kaybolan ve yaptıkları ile ibret alınması gereken kavimlerin yaptıkları her türlü yanlılık ve sapıklık ne yazık ki ülkemiz de var ve yaşanıyor. Çoğumuz Ad, Semud, Lut, Medyen ve Pompei ismini duymuşuzdur, bir kısmımız bunların hikayesini de duymuştur. Bunların helak oluş biçimleri ve neden helak oldukları Kutsal Kitabımızda da geçmektedir. Merak edenler olursa araştırabilirler. Ama bizim burada yerimiz sınırlı olunca birkaç cümle ile geçeceğiz.
Ad kavmi kendilerine gelen peygamberi yalanlamışlar, verilen nimetlere şükretmek yerine azgınlık, taşkınlık yapıp putlara tapmaya devam etmişlerdir. Zalimlikte sınır tanımamışlar ve insanlara her türlü eziyeti yapmışlar ama gelen azapla kahrolup gitmişlerdir.
Semud kavmi de tıpkı Ad kavmi gibi peygamberlerini yalanlamış, söz verdikleri halde kutsal deveyi zengin iki kadının ağzına bakarak katletmişler, kibirlerinin ve azgınlıklarının kurbanı olmuşlardır.
Lut Kavmi de Hz. Lut’a inanmamış, eşkıyalık, yol kesmek, cimrilik, söz taşımak, aile içi ve akrabalar arası sapık ilişkiler, fuhuş ve sapkınlık yüzünden helak olup gitmişlerdir.
Medyen halkı da peygamberleri Hz. Şuayb’a inanmamışlar, sapıklıklarına, alışverişte adaletsizliğe ve kandırmaya devam etmişler ve azabı hak etmişlerdi.
Pompei halkına gelince tarihin kaydettiği en sapık insanlardan meydana gelmiş, fuhuş, sapık ilişkiler, toplu sapıklıklar ve kölelere yaptıkları eziyetlerin sonucunda toplu olarak taş kesilerek cezalarını çekmişler ve insanlığa örnek olmuşlardır.
İsterseniz şimdi de yukarda saydığımız kavimlerin yaşadıkları olaylara ülkemizde rastlıyor muyuz? Yok diyen varsa onlara bir sözümüz yok, mutlaka onlarda bu sapıklardandır ya da bunları sapıklık olarak görememektedirler. Bunların çoğu ne yazık ki halkının kahir ekseriyetinin Müslüman olduğunu iddia ettiğimiz ülkemizde yaşanmaktadır. Hangi çeşidinden isterseniz vardır. Ahlaksızlığın her çeşidi, sapıklığın her çeşidi, hırsızlığın, soygunun, yetim malı yemenin, rüşvetin, iltimasın, çarpık ilişkilerin, çıplaklığın, fuhşiyatın her çeşidi ne yazık ki gözümüzün önünde yapılmaktadır.
Atalarımız yüzyıllar boyu bunun için mi mücadele verdiler. Çanakkale’de tüyü bitmemiş gençlerimiz bunun için mi şehit oldular. Ne yazık ki ülkemizi topla, tüfekle ve ordularıyla ele geçiremeyenler sapık yaşantılarını bize medeniyet diye yutturarak kültür emperyalizmi yoluyla bizi kendilerine benzeterek ele geçirdiler.
O nedenle durumumuzu bir daha gözden geçirerek atalarımıza ne kadar layık evlatlarız bir daha değerlendirip Çanakkale ve daha nice cephelerde şehit olan atalarımızın kemiklerini sızlatmayalım.