Bugün, 5 Şubat 2025 Çarşamba

D. Mehmet ŞEKEROĞLU


HANNOVER'DEN SELAMLARIMLA

HANNOVER'DEN SELAMLARIMLA


İki hafta kadar Sarımsaklı/ Ayvalık'ta; sonra genellikle Ordu'nun Akkese Köyü'nde olmak üzere, yaklaşık kırk seneden sonra, altı ayımı Türkiye'de geçirdim. 29 Ocak'tan itibaren de, kırk küsür sene çalıstığım/ yaşadığım Hannover kentine dönmüş bulunuyorum.*Fransız Romancı Stendal, bir edebiyat türü olarak roman'ın tanımını kısaca şöyle yapar: "Roman, yol boyunca tutulan bir aynadır!" Ben de, bu makalemi Stendal'ın roman tanımına göre şekillendirmek isterim: Makalem; 30 Ocak'ta, hava karardıktan sonra (saat 20 suları), Hannover'in Linden semtinden geçen İhme Nehri yakınında yaptığım kısa gezinti süresinde çevreme tuttuğum aynanın içindeki beş "resim" olsun!1. 25-30 yaşlarında, uzunca boylu, gösterişli iki Alman kadın, ellerinde - sağ elleriyle göğüslerinin hizasında tuttukları - yarım litrelik bira şişeleri, hoş bir sohbet içinde yavaşça yürüyorlar. Yanlarından geçerken birinin şu sözünü duyuyorum: "Er denkt einfach so!" ("O - erkek - basitçe/ öyle düşünüyor!"). Bu arada: Ellerindeki şişe boşalınca, onu, bir geleneğe uyarak, yolun kenarına bırakacaklar. Tanesi yaklaşık 35 kuruş olan bu şişeleri toplayıp satanların sayısı, Almanya'da (da) gittikçe artmakta.2. Köprünün bu yakasında, yıllardır olduğu gibi, ikisi yanyana, diğeri onların birkaç metre uzağında, ince uzun boylu üç Afrikalı genci görüyorum. Her geçen yolcuya "Müşteri mi acaba?" gözüyle, merakla bakıyorlar. Bağımlılara çeşitli "madde"ler satmak için bekleyen, bunu yaparken yüksek sayılabilecek sesle müzik dinleyen "nöbetçi"ler onlar. Kış aylarında/ hafta içinde saat yaklaşık 22'lere; yaz aylarında/ hafta sonlarında daha da geç saatlere kadar, "harçlık"larını çıkarmak için oradalar.3. Köprünün öbür yakasına geçtikten sonra, Faust-Gelände'ye doğru yaklaşınca, üç metre kadar genişliği olan, asfalt kaplı, bisiklet ve yaya yolunda; kadınların yazdığı, nehir boyunca yalnız başlarına gezerken uğradıkları erkek tacizlerini tasvir eden ve buna kesin tepki gösteren yazılar çeker dikkatimi, hep. Bunları ilgiyle okur, hatta fotoğraflarını çekerim. Bu "mesajlar", yaz aylarında genellikle kalın ve renkli tebeşirlerle yazılır. Hatta bazıları, kısa bir hikâye anlatır. Bazen, yağmurlu kış ve ilkbahar aylarında ise, yağlı boya kullanılır, yazmada. Bu seferki yazı, küçük harflerle, ancak kalın ve üç-dört metre uzunluğunda, yağlı boyayla yazılmış: "Ich bin ich, du Hund!" ("Ben, benim; seni köpek!" (veya; "Ben, benim; sen köpeksin!" şeklinde de çevrilebilir). Daha öncekilerinde de olduğu gibi; Almanya'da da kalıntıları silin(e)memiş olan ataerkil ideolojisiyle kadının varlığını/ kişiliğini yok saymaya çalışan tacizci bir erkeğe bir sinyal verilmek iştenmiş, anlaşılan.4. Çoğunun boynunda pır pır yanmakta olan veya sabit ışık halkaları halinde tasma bulunan, hemen hemen hepsinin üzerlerine soğuğa karşı yelek giydirilmiş köpeklerini gezdiriyor insanlar... 
Bunların büyük çoğunluğu, genç ve orta yaşlardaki kadınlardan oluşuyor. Özellikle, genç olanların üstünde daracık, siyah "leggings" var... İğdiş edilmiş köpekleri, bir başkasının gezdirdiği köpekle koklaşmaya başlarsa, sahipleri de durup sabırla bu doğal yakınlaşmanın/ seremoninin bitmesini bekliyorlar, arasıra birbirleriyle birkaç cümle paylaşarak. Almanya'da, eğitilmiş bu köpeklerin birbirlerine hırlamaları pek rastlanan bir şey değildir.5. Daha saat 20.00 sularında, sokaklarda ve perdeli-perdesiz evlerde, biz Türklere göre sıkıcı (ama bence bizden biraz daha sabırlı hatta belki daha huzurlu) akşam sessizliği... KÖR NOKTA KÖŞESİ 1. Türkiye'de bazı siyâsetçilerin, hukukçuların, bürokratların, akademisyenlerin, iş insanlarının vs. neden ÖYLE (yani; sanki halkı kışkırtmak için adaleti, etik değerleri ve mantığı hiçe sayarak!) hareket ettiklerini anlayamıyoruz/ anlamakta güçlük çekiyoruz ya... 
Onların tavırlarını ve etkinliklerini ne Türkiye'nin genel menfaatleriyle; ne de, "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" şeklinde özetlenebilecek Cumhuriyet kazanımlarıyla bağdaştıramıyoruz ya... Ne diyecektim ben şimdi?! Unuttum, iyi mi! (Umarım bu, Alzheimer belirtisi değildir!..).2. Kaç seneler boyunca; FETÖ'nün, üniversiteye giriş sınavlarının sorularını çalmasına ve kendi HİZMETkârlarına vermesine müsâde edildi!? Devşirilen ve yetiştirilen bu FETÖcüler, şu anda devletin/ ülkenin hangi "kılcal damarları"nda/ hangi kurumlarında, hangi küresel "Emir-Komuta Merkezi"nin kuklası olarak, ne gibi faaliyetler göstermekteler, acaba?