Eskiden evlerimizin dışı harap olsa içi mamur ve huzurlu idi. Evlerimizde mobilyalarımız yoktu. Mutfak dolapları yerine tereğimiz vardı. Bu tereklerde bile bir nizam, intizam ve düzen vardı. Kırılacak nazik bardak, çanak ve varsa diğer cam eşyalar tereğin en üstünde, bakır sahanlar, taslar bir altındaki rafta olurdu. Büyük tencere ve kazanlar en altta olurdu.
Gizlimiz saklımız da yoktu. Hepsi gözler önünde idi. Çünkü utanılacak bir şeyim de yoktu.
Büyüklerimiz sedir dediğimiz biraz yüksekçe bir yerde biz çocuklar yerde minderlerde otururduk.
Bizler radyoyu bile 1960'ların sonunda tanıdık. Televizyonla tanışmamız ise yetmişlerin sonunda oldu. O zamanlar günün belli saatlerinde tek bir kanal vardı O da TRT idi. Yayınlarda kaliteli olmayınca doğru dürüst izleyemezdik de. En çok izlenen dizi haberler idi.
Biz o günlerde modern çağı yaşarken henüz günümüzdeki gibi ilkelleşmemiştik. Oturup konuşabiliyor sohbet edebiliyorduk. Henüz akıllı aletler , yapay zekalar yoktu ve biz mecburen kendi aklımızı da kullanabiliyorduk.
Şimdi alet ve edevatlar bizim yapacağımız işi yapıyor misak mi? Akıllı robot süpürgeler bizim yerimize evimizi bizden iyi biliyor kıyı köşe süpürüyor. Akıllı mutfak eşyaları bizim yerimize yemeğimizi yapıyor, ekmeğimizi pişiriyor. Biraz daha akıllı olsalar bizim yerimize yiyip-içecekler de bize gerek kalmayacak ve lüzumsuz elaman olacağız.
Akıllı telefonlar, akıllı tabletler, akıllı arabalar bizim yerimize düşünüyor ve bizim yapacaklarımızı bizden daha kusursuz yapabiliyorlar. dolayısıyla bizim aklımızı kullanmamızı, yeni şeyler düşünmemizi ve yeni fikirler üreterek hayatımızı renklendirmemizi ve insan gibi duygu, düşüncelerimizi ifade etmemizi gereksizleştiriyorlar.
Keşke eskisi gibi modern kalsaydık ta bu günkü gibi insanlığımızdan uzaklaşmasaydık...
Haksız mıyım dostlar?