Bugün, 23 Nisan 2024 Salı

Mehmet Ali AYDIN


HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-12 İSTANBUL BEN GELDİM

HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-12 İSTANBUL BEN GELDİM


İstanbul’a geldikten sonra bir zaman tanışma faslı yaşadık. Yol bilmiyoruz, yordam bilmiyoruz. Bazen dolmuşla Veznecilere gidiyorum, sonra yaya olarak gezmeye ve çevreyi öğrenmeye çalışıyorum. Bir süre yürüdükten sonra başladığım yeri şaşırmamak ve kaybolmamak için aynı yoldan tekrar geri dönüyorum. Tekrar durağa gelip dolmuşa biniyor ve Sağmalcılar-Cezaevi durağında iniyor ve Er Sokakta bulunan amcamların evine dönüyorum. Bir süre böyle devam ettim.

Yavaş yavaş çevreyi tanımaya, İstanbul’da bulunan tanıdıklarla buluşmaya ve yeni arkadaşlar edinmeye başladık. Artık boş boş gezme ve aylaklık zamanı değil, hazırdaki nakitler de azalmaya başladı. Kendime bir iş bulup çalışmalı ve en azından eve yük olmamalıyım dedim ve iş aramaya başladım. Bu arada bildiklere de durumu bildirerek benim için uygun bir iş bulurlarsa haber vermelerini istedim.

Nihayet Murat Mahallesinde oturan ve Okmeydanı’nda bir iş yerinde müdürlük yapan Selami Bey adında Ordulu bir mühendisin bir eleman aradığını öğrendim ve kendisi ile görüşmek üzere randevulaştık. Görüşmeye gittim. Ben bir iş yerinde çalışmayı beklerken “İstanbul kazan ben kepçe” bir iş teklifi ile karşılaştım. Selami bey kendisi bir fabrikanın müdürlüğünü yaparken, başka metal mobilya imalatı yapan firmalara Murat Mahalle’de bulunan bir kilit fabrikası ile anlaşmış ve oradan aldığı masa ve dolaplar için üreten kilitleri pazarlıyor. Bu işi de kendi adına çalışan bir elaman ile yapıyor. Benden önce bu işi yapan işin ağırlığına, paranın azlığına dayanamamış ve kısa sürede işi bırakmış.

Mecburen işi kabul ettim. Akşamdan bana ertesi gün yapılacak işleri, siparişleri bildiriyor, sabahleyin elimde kocaman bir çanta fabrikadan kilitleri alıyor, o semt senin, bu semt benim biraz dolmuşla, biraz yaya iş yerlerine siparişleri kadar kilitleri bırakıyorum. Para tahsilatı benim işim değil. Akşama kadar ayaktayım bazen siparişleri yetiştirme işi geç saatlere kadar kalıyor, yorgunluktan “anam ağlamış” bir şekilde eve dönüyorum. Ücretimi haftalık alıyorum, aldığım kesinlikle çalıştığımın karşılığı değil ama yapacak başka da bir şey yok.

Bazen ücretlerimde aksamalarda oluyor. Bahane de hazır firmalar ödemelerini zamanında yapmadı. Kaç ay çalıştığımı hatırlamıyorum ama bunu daha fazla sürdürmem fizik kurallarına aykırı. Selami beye işi bırakacağımı söyleyince “ne güzel gidiyordu, işi de çevreyi de öğrendin, ücret sorun ise hallederiz” gibi sözlerle beni ikna etmeye çalıştı ise de kabul etmedim ve ayrıldım.

Bir süre boşta gezdikten sonra Elmas halamın oğlu Mustafa Abinin (Allah rahmet eylesin) Taşlıtarla’da bir emlak ofisi var ve o dönemler emlakçılık da revaçta olan bir iş kolu. Büyük tarlaları oldukça ucuza kapatıp, parselleyip arsa olarak satıyorlar ve iyi de para kazanıyorlar. Ya da tarla sahibi ile anlaşarak tarlasını parselleyip satıyor ve komisyon alıyorlar. Mustafa abi küçücük yazıhanesinde kendisi müşteriler ile gittiğinde beklemem için beni işe aldı. Artık yazıhane çalışıyor, gelen müşterilerle ilgileniyor, gelen telefonlara bakıyorum.

Yazıhane iki bölümden oluşuyor, ön tarafta ben oturuyorum, arka bölmede Mustafa abi müşterilerle bire bir görüştüğü camları renkli ve dışarıdan içerisi görünmeyen bölme var. Mustafa abinin Anadol marka bir otomobili var ve bunun şoförlüğünü Keşanlı Mehmet abi diye biri var o yapıyor. Mehmet abi cıva gibi bir delikanlı benden yaşça epey büyük biri. İstanbul’un altını üstüne getiren, çok açıkgöz ve uyanık biri. Çok da mahir biri ve elinden her iş geliyordu. Bir gün bize bir çiğ köfte yaptı, ben ilk defa o zaman çiğ köfte ile tanıştım. O kadar lezzetli idi ki yedikçe yedim tabi yanımdakilerde. Oldukça acılı idi ve üç gün boyunca bağırsaklarım yandı. Hiç unutmadığım şeylerden biri de bu.

Arada bir yazıhaneye bir bayan geliyor, Mustafa abi ile görüşüyor, bu görüşmeler bazen epeyce de uzun sürüyordu. Bu bana normal bir müşteri gibi gelmiyordu, durumdan şüpheleniyordum. Biraz boşboğazlık mı yaptım bilmiyorum ama bunu hanımı aynı zamanda da akrabamız olan ki babamın halasının kızı idi Hanımı ablama söyledim. O da bir süredir bir tuhaflık hissettiğini belirterek bana;” bu işi takip et, ne olduğunu öğren aman gözünü seveyim ama Mustafa enişten şüphelenmesin” dedi. Ben de artık hafiyeciliğe soyundum araştırdım, soruşturdum ve bayanın kocasının öldüğünü geçmiş gün tam olarak hatırlamıyorum ama üç çocuğu ile dul kaldığını durumlarının da çok iyi olmadığını öğrendim.

Önceleri müşteri ilişkisi ile başlayan olay daha sonra gönül ilişkisine dönüşmüş ve Mustafa abi bu hanıma imam nikahı kıyarak Hanım ablama “kuma” getirmiş. Olay ortaya çıkınca ve bu işte benim parmağım olduğu anlaşılınca benim de işime “her işe burnumu soktuğum için” son verildi. Artık yeniden işsizim. Yeni bir iş aramak için tekrar başa döndüm. Bu defa böyle aslı astarı olmayan işlerde çalışmayacağım ve kendime iyi bir iş bulacağım.