Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Mehmet Ali AYDIN


HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-26

ARTIK MAHKEMEDEYİZ


Evden silahları alıp çıktıktan sonra onları, Kekinli Mahallesi yolunda bodur bir ağacın dibine sakladım. Sonra dönüp İlçe Jandarma Karakolu’na geldim. Nöbetçi askere durumu anlattım evimizin aranacağını, bu nedenle gece Bolu’dan geri geldiğimizi ve durumu Komutana anlatmasını söyledim, saat sabahın dördü. Telefonla komutanı uyandırdılar ve benim geldiğimi şu an karakolda beklediğimi kendisine ilettiler. Komutan beni telefona isteyince asker telefonu bana verdi ve komutanın telefonda olduğunu söyledi. Komutan bana telefonda: “Hocam şu an gece geç vakit, yarın sabah olunca aramayı yaparız. Siz bu gece eve gitmeyin, geceyi başka bir yerde geçirin. Evde herhangi bir şey var mı? Varsa yerini söyleyin de ona göre ararız, sıkıntı çıkmaz.” dedi.

Askere hele o devirde güvenilir mi, zaten daha sonra Evren Paşa şartların olgunlaşmasını bekledik demedi mi, ben şimdi askere nasıl güveneyim. Bende kendisine evde hiçbir şeyin olmadığını istedikleri gibi arayabileceklerini söyledim kendilerine. Daha sonra karakoldan ayrıldım. Ali Bey’le birlikte Alpagut köyünde oturan ablasının evine gittik, orada sabaha kadar oturduk ve mesai başlayınca kasabaya gelerek Karakola uğradım, komutana geldiğimi söyledim o da bana: “Eve gitmemi ve kapıda beklememi” söyledi.

Aradan biraz zaman geçince Karakol Komutanı, Çarşı Mahallesi muhtarı birlikte bir ekiple eve geldiler, kendilerine kapıyı açtım, içeri girdiler ve aramaya başladılar. Bana hiç sıkıntı çıkarmayacağını söyleyen komutan evi didik, didik aramaya başladı. Hatta yatak, yorgan şiltelerini söküp içlerini bile aradı. Demek güvenip silahların yerini söylesem hiç aramadan eliyle bulmuş gibi bulacak bizde galiba kodesi boylayacaktık. Bu arada askerler arama yaparken Muhtar da masa üstünde bulanan fotoğraflarımı karıştırıyordu. Hatta bazı fotoğraflarla ilgi sorular da soruyor bende açıklama yapıyordu. Fotoğraflar arasında Muslar’la ilgili olanlar da vardı. Onlara özellikle baktı ki acaba elimizde silahla çekilmiş resimler var mı diye. Allah’tan biz de bir cahillik edip öyle bir fotoğraf çekmemiştik.

Aramada bir şey çıkmadı, tutanaklar tutuldu, bizde rahat bir nefes aldık ama boşuna almışız. Muhtar resimlerde bizim yanımızda erzak çantalarımız vardı, onları fotoğrafta görünce daha sonra o çantalarda silah olabilir diye ifade vermiş ve biz mahkemelik olmuşuz. Delil yok, ispat yok, aramada bir şey çıkmamış biz dosya kapanır diye bekliyoruz ama bize aradan bir zaman geçtikten sonra mahkemeden celp geliyor ve konu da; Patlayıcı silah bulundurmak, imal etmek ve kullanmak, ateşli silah bulundurmak ve kullanmak. Buyur cenaze namazına. Delil yok, ispat yok ama suçlama var.

Mahkeme hâkimi de bizim okulda Resim-İş öğretmeni bir bayanın eşi. Etliye sütlüye karışmayan ve günü kurtarma peşinde olan birisi. Hâkim bizleri odasına tek tek alıyor, öce şahitler dinlenmiş, sıra bize gelince bizde aynı ifadeyi vermek konusunda ağız birliği etmişiz, aynı ifadeleri veriyor ve üzerimize atılan suçlamayı ret ediyoruz. Hâkim mahkemeyi ileri bir tarihe erteliyor, aynı hâkim bunu birkaç kez yapıyor. Ceza verse ceza verilecek bir durum yok, vermese bunu bizi şikâyet edenlere nasıl idare edecek. Her seferinde geliyor, ifade veriyoruz mahkeme ileri bir tarihe erteleniyor.

Nihayet bu hâkimin tayini çıktı, yerine yine eşi bize Resim-İş öğretmeni olarak atanan Mualla Erbaş Öğretmenin eşi Coşkun Erbaş atandı. Coşkun Bey bizim dosyayı inceliyor, şahitlerin ifadelerine bakıyor ve oldukça çelişkili olduğunu görüyor. Hiçbirisi bizim elimizde silah görmemiş, ama bir ses duymuşlar o kadar. Tekrar mahkeme günü geldi çattı. Coşkun bey önce şahitlerin ifadesini alıyor ve ifadelerinde birbirini yalanlayan bölümler görünce onalar; “hepinizi yalancı şahitlikten içeri atarım haberiniz olsun, bana doğru ifade verin deyince. Bizimkilerin hem dilinin, hem dizinin bağı çözülüyor ve bizi suçlayıcı ifadelerinden vaz geçiyorlar.

Sonra bizi içeri aldı, durumu anlattı ve:” burada size bir komplo var ama siz de çok masum değilsiniz, şimdi sizi beraat ettirip, mahkemeyi sonlandıracağım. Sizde bir üst mahkemeye gidip hak falan aramayın, siz gitmeyince onlar da gitmezler ve bu dosya da böylece kapanır” dedi. Bizde kendisine teşekkür ettik ve böylece bu dosya kapanmış oldu. Bir defa daha kirli bir tuzaktan kurtulmuş olduk.

Bu olayın benim için bir dönüm noktası olduğunu söylemeliyim. O gün bu gündür bir daha silahla hiç işim olmadı. Polis, asker, hâkim, savcı ve adliye ile de şahsi bir işim olmadı. Hala da silahlara karşı uzak mesafeliyim. O dönemler belki de öyle gerektiriyordu. Ankara’da okurken Yenimahalle’de oturduğumuz ev taranmış, görev yaptığım yerde her türlü entrika ile karşılaşmış biri olarak o dönemler için çok gerekli olabilirdi.

O dönemleri yaşamayanlar bilemez ve anlatılanlar onlar için masal gibi de olabilir. Ne yazık ki bunlar o dönemlerin hayatının gerçeği idi. Yokluk, kıtlık, fakirlik, terör, anarşi, siyasi hizipçilik günlük normal olaylardı. Memurlar devletin değil de siyasi iktidarların memuru gibiydi. Her iktidar kendi adamlarını istediği yerlere getiriyor, kendinden olmayanları da sürüm sürüm süründürüyordu. Hakkını aramansa hikâyeden masaldı. Allah bir daha o günleri bizlere yaşatmasın demek isterdim ama ne yazık ki gidişat çok da iyi değil, hala o yaraları kaşıyarak ikbal peşinde koşan kaşarlaşmış insanlar ve politikacılar var. Allah sonumuzu hayırlı eylesin.