Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Mehmet Ali AYDIN


HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-30

SEBEN’DEN KALANLAR


İlk görev yeri olunca, insan oralar ile ilgili unutulmaz hatıralar biriktiyor ve bunları da kayıt altına almak gerekiyor. Gerçekten Seben belki benim ilk görev yerim olmasından mıdır, nedir bilinmez bende çok özel anılar biriktirdi.

Seben’in birbirine paralel biri Bolu’dan gelirken kullandığınız, diğeri de Lisenin önünden çarşıya inen iki paralel caddesi vardır ve bütün yan sokaklar bu caddelere bağlanır. Belki şimdi şehir gelişmiş ve başka mekanlar ve caddeler oluşmuştur, bilemem.

Bir gün çarşı merkezinden bizim okulun önüne çıkan caddeden lojmana doğru çıkıyorum. Cadde zaten kısa belki 200-250 metre kadar. Ben aşağıdan yukarı çıkarken, yan sokaklardan birinden yaşlı bir teyze çıktı ve caddeye birleşen köşede durdu ve beklemeye başladı. Ben de aşağıdan yukarı onun olduğu sokağın köşesine kadar geldim ve yaşlı teyzenin yanında durdum ve geçmesi için ona yol gösterdim. Aldığımız terbiye ve eğitim bunu gerektiriyordu. Yaşlılara saygı ve hürmet etmek ve onlara yardımcı olmak bizim geleneklerimiz ve kültürümüzde var.

Ben; buyur teyzeciğim, lütfen geçiniz, dedim. Birkaç kez de tekrarladım. Teyzem bir türlü geçmiyor, hatta benim geçmemi ister gibi bir tavır sergiliyor. Ben de geçmemekte ve ona yol vermekte ısrar edince sonunda: “Evladım, bir erkek yoldan geçerken, bir kadının ondan önce yoldan geçtiği nerde görülmüş, hiç öyle şey olur mu? Sen geç, ben sonra karşıya geçer yoluma giderim” dedi. Şok olmuştum. Daha önce de böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Bundan sonra bu tür şeylerle karşılaşınca artık ne yapmam gerektiğini de öğrenmiş oldum.

Seben’in köylerinden biri olan Kesenözü’nde, sulama amaçlı bir gölet vardır. Seben’e yeni tayin olmuş Rizeli iki orman mühendisi hemşerim Orman Bölge Şefi olarak tayin olmuşlar, aynı yörenin insanı olmamız nedeniyle de samimi arkadaşlar olmuştuk. Bir gün beni arayarak Kesenözü taraflarına gideceklerini ve beni de götürebileceklerini söylediler. Ben de gölette balık olup olmadığını sordum, bilmediklerini ama oraya sazan balığı yavrusunun atıldığını duyduklarını söylediler. Bende her ihtimale karşı yanıma oltamı aldım. Gölete vardık ve ben olta atmaya müsait bir yer gözlüyorum ve nihayet uygun bir yer bulunca arabayı durdurduk, oltayı hazırladım ve yerden iki solucan bularak yem olarak taktım ve “Ya Allah Bismillah” attım, çok geçmeden, oltaya balık vurdu ama sanki oltayı elimden alacak gibi.

Oltayı kıyıya kadar çektim ve iki tane aynalı sazan ama her biri 1.5-2 kiloluk. Arkamı döndüm bizim ormancılar yok. Bir baktım ormana doğru yollanmışlar ellerinde birer çakak yerleri karıştırıp yem arıyorlar ki ben yine olta atıp balık tutayım. O gün epeyce ganimetle Seben’e döndük. Bizim ormancılar bile böyle bir şey beklemiyorlarmış. Daha sonra gölete balık tutmak için defalarca gittik ve epey balık tuttuk. Hatta bir defasında göletin baş tarafında kumlukta batma tehlikesi bile atlattım.

Unutmadığım olaylardan biri de 12 Eylül öncesi Ülkü-Bir Bolu Şubesinin kongresine katılmak için hafta sonu Bolu’ya gitmemiz gerekiyordu. Seben’de Tiftik Kooperatifi vardı ve onun Müdürü de arkadaşımızdı. O da hafta sonu Bolu’ya gidip geleceğini ve bizi de götürebileceğini söyledi. Bizde onunla beraber sabah yola çıktık, mevsim kış olduğu için yollar karlı ve buzlu idi ve Ağu Dağına çıkıncaya kadar birkaç tehlike atlattık. Seben-Kıbrısçık yol ayrımına varmadan hemen önce virajlı yollar vardır. Oraya kadar sağ salim geldik, keskin virajın birini döner dönmez biraz ilerimizde bize doğru bir greyder yolu temizleyerek geliyor. Bizim kaptan aniden greyderi görünce aramızda o kadar mesafe olmasına rağmen panikledi. Frene bastı, arabamız birden kızakladı ve kaymaya başladı, yaklaşık bir 20-25 metre kızakladıktan sonra, greyder sürücüsü tam kenara çekip durmasına rağmen, biz gittik onun ön tekerinin birine ulu orta vurduk. Ben arka koltukta ve şoförün tam arkasındayım, kaza olacağını anlayınca ön koltuğa yapıştım. Çarpmanın şiddeti ile pantolonumun kemeri kopmuştu. Aracımızın ön camı parçalandı, cam parçaları öndekilerin yüzüne geldiği için hafifçe yaralanmalar oldu.

Bizim şoför yüzde yüz kusurlu, duran araca gittik çarptık, aracımız kullanılamaz durumda, Jandarma olay yerine geldi, tutanaklar tutuldu ve birinin aracı beklemesi gerektiğini, o nedenle onun isminin tutanaklara geçmeyeceğini ve olay dışında tutulacağını söyleyince ben bu işe gönüllü oldum. Diğer arkadaşlar Bolu’ya karakola götürüldüler. Ben kaldım aracın yanında. Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdeyim. Günde zaten geçen araç sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Hava buz gibi soğuk, aracın içine girsem, cam yok orada soğuk.

Dışarı akşam olmaya, karanlık çökmeye başladı. Ne arayan var ne gelen ne de giden. Gecenin karanlığında ıssız ormanın içinde tek başıma kaldım. Burası çok tekin bir yerde değil, her türlü yaban hayvanı da olabilir. Şimdiki gibi cep telefonu da yok. Soğuktan ve korkudan titremeye başladım. Artık ölümü beklemeye başladım, gidebileceğim yakın bir yerleşim yeri de yok ki gitsem.

Nihayet arkadaşlarımın aklına gelmişim ve gece yarısı orman işletmenin arabası ile yanıma geldiler, beni aldılar ve Aladağ Orman İşletmenin tesislerine götürdüler ve orada büyük bir sobanın başında kendime geldim. Meğer arkadaşlarım o telaşe içinde beni hep unutmuşlar.