Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Mehmet Ali AYDIN


HATIRALAR HATIRLANDIKÇA-34

TEBDİLİ MEKANDA FERAHLIK VARDIR


Artık Seben’e veda vakti gelmişti. 1977 yılı Ekim ayında başlayan Seben maceramız 1983 yılı Temmuz’unda sona eriyordu. 1982 yılı yazında resmi muameleleri yapmış ve kâğıt üzerinde evlenmiştik. Benim düşüncem eş durumundan eşimi Seben’e almaktı. Kendisi Kur’an Kursu Öğretmeni idi. Gerekli bir ön inceleme yaptım, Seben’de o yıl ilk defa bir Kur’an kursu açılmış ve stajyer bir bayan öğretmen atanmıştı. Henüz stajyerliği kalkmadığı için tayin isteyemiyor, ikinci bir kadro da olmadığı için biz de eş durumundan tayin isteyemiyoruz.

O zaman başka bir alternatif, benim eş durumundan eşimin çalıştığı Alucra’ya eş durumundan tayin istemek. 1983 yılı yaz döneminde gerekli evrakları hazırlayıp başvurumuzu yaptık ve temmuz ayında Alucra İmam-Hatip Lisesi’ne tayinim çıktı. Yazıyı tebellüğ ettim, yolluk işlemlerini halledip ayrıldım. Ve artık Seben’le olan resmi bağım sona ermiş oldu. Gönül bağımın ise sona ermesi mümkün değildi. Orada kaldığım ve yaşadığım altı yıl boyunca yaşadığım sayısız hatıralar benimle beraber yaşamaya devam ediyor ve edecek. Acı, tatlı hatıralarla dolu kocaman bir altı yıl. Üstelik delikanlılığınız en güzel yılları.

Ayrılırken hiç unutamam, beni yolcu etmeye gelen öğrencilerimden çoğunun benim dünya görüşümden çok farklı olan öğrencilerimin ve velilerinin olması unutmayacağım olaylardan biridir. Bu da beni ayrıca çok mutlu eden olaylardan biridir. Her ne kadar birileri beni aşırı uçtanmış gibi değerlendirse de bile bile bunu hiç öğretmenliğime karıştırmamaya çalıştım. Belki duygularımın etkisi ile bazen bu konuda yanlış yapmış olabilirim. İnsanız ve yanlış yapabiliriz.

Seben’i arkamızda bırakarak yepyeni bir diyara yelken açıyoruz. Kendim Giresunluyum ama yıllar boyu ayrı kalmışım, Alucra’yı isim olarak biliyorum ama cisim olarak hiç görmemişim. Nasıl bir yerdir, insanları nasıldır, orada acaba rahat bir ortam bulabilecek miyim, yoksa Seben’i mumla mı arayacağım, daha pek çok soru kafamda dolaşarak yola koyulduk. Artık yeni yerimiz Giresun-Alucra.

Mehil müddeti bitti, ağustos ayı başlarında ilk defa Alucra’ya gideceğim ve göreve başlayacağım. O yıllarda yollar bu kadar düzgün olmadığı gibi araçlar da çok kaliteli değil. Alucra’ya karşılıklı günde iki sefer var. Sabah Giresun’dan Alucra’ya giden araçlar ertesi Sabah Alucra’dan Giresun’a, Alucra’dan sabah Giresun’a hareket edenler de ertesi sabah Giresun’dan Alucra’ya hareket ediyorlar. Önceden yer ayırtıyor, biletinizi alıyorsunuz, yoksa o gün gitme işiniz suya yatıyor. Bir pazartesi günü için biletimi ayırttım, araçların da saati yok, müşteriler tamamlanınca harekete geçiyorsunuz. Yoksa gelinceye kadar beklemek gerekiyor.

Yolcular tamamlandı, harekete geçtik, ver elini Alucra. Giresun Alucra arası yaklaşık 132 kilometre ve yol stabilize ve çok bakımsız. Çoğu yerde arabanız kağnı hızı ile ilerliyor. Normal şartlar da en fazla iki saatte alabileceğiniz bu yolu 5-6 saatte ancak alıyorsunuz ve arabadan indiğinizde o gün taş taşıyarak yorulmuştan beter oluyorsunuz.

O yıllarda Alucra’ya gitmek için üç alternatifiniz var. Birincisi ve en kısa olanı Giresun, Dereli, Kümbet, Şehitler geçidi (2300 Metre), Şebinkarahisar ve Alucra güzergahı ki çoğunlukla bu güzergâh kullanılıyor. İkincisi henüz inşaatı devam eden Giresun, Dereli, Şehitler geçidi (2200 Metre) Şebinkarahisar ve Alucra. Üçüncüsü ise oldukça uzun ve o dönemdeki Şartlar gereği 10 saatten fazla süren ve üç vilayeti geçerek Alucra’ya varabildiğiniz güzergâh ve genellikle kar yağışının yoğun olduğu kış mevsiminde kullanılıyor. Giresun’dan hareketle, Ordu, Ulubey, Gürgentepe, Gölköy, Mesudiye ilçelerini geçtikten sonra Sivas topraklarına giriyorsunuz Iğdır ormanları, Koyulhisar, Suşehri ve tekrar Giresun toprakları Şebinkarahisar ve nihayet Alucra. BU yol da tahminen 350 kilometre kadar. Bu yolla ilgili bir maceramız var ki inşallah ileride başka bir yazı konusu olur, unutmazsak.

İlk Alucra’ya gidişimiz birinci güzergâhtan oldu ve yorucu ve zahmetli bir yolculuktan sonra Alucra’ya vasıl olduk. O devirde arabalarda ya plak çalan pikaplar ya da bant çalan teypler var. Bizim aracımız sarı bir Ford minibüs ve teyp var kaset çalıyor. Orta yaşlarda tıknazca bir şoförümüz var, galiba başka bir bandı yok ki aynı bandı defalarca dinledik, garip bir tarzı olan bir halk ozanının bandı ve çok da sempatik olmayan bir tarzı var. Aynı şeyleri dinlemekten gına geldim. Kimse de bir şey demiyor, ha babam çalıp duruyor. Demek ki onlar buna alışık. Hayatımda o kadar uzun süre müzik dinlemediğim gibi aynı teraneleri hiç dinlemedim. Bu benim ilk tecrübem oldu.

Yolculuk sırasında ilk molayı Kümbette veriyorsunuz. Namaz, yenmek ve ihtiyaç molası, bir saate yakın bir moladan sonra yola revan oluyoruz. Şehitler geçidini geçtikten sonra inişe geçiyorsunuz ve bitki örtüsü bile değişik. Ormanlar artık ladin ağaçları yerine çam ve köknar ağaçlarından meydana geliyor. Saydere denilen bir vadiye iniyorsunuz, hava birden değişiyor ve karasal iklimin yakıcı yaz sıcakları sizi karşılıyor. Araçlarda o dönemlerde klima henüz icat edilmemiş, bir de bizim nefesimizin sıcaklığı eklenince arabamızın içi ile sauna arasında pek fark kalmıyor, iliklerinize kadar terliyorsunuz.

Nihayet sabah çıktığınız yolculuğunuz ikindiye doğru sona eriyor. Daha önceden evimiz tutulduğu için, ben de tedarikli gidiyorum, küçük bir yatak, yastık ve battaniye ile evime yerleşiyorum. Artık yarın sabah gidip okuluma varıp görevime başlayacağım. Yeni bir yer, yeni bir okul yeni çevre ve arkadaşlarla birlikte. Eşyalarımı yerleştirdikten sonra kısa bir çarşı turu yapıyorum, tanıdık bir sima yok. Olsun artık burası benim yeni yerim ve ben burada ne kadar olduğu belli olmasa da bir süre kalacağım.

Haydi hayırlısı…

04 TEMMUZ 2021

Mehmet Ali AYDIN